Gül rengi saatinde akşamın,
Başladı yolculuğu kızıl güneşin.
Yağmura dönüşmemiş bir bulut yığını,
Lamekân düşüncelerim;
Maviliklerde yıldızların izdüşümü,
Kıyıya varma telaşında şaşkın dalgalar;
Yalnızlık, sadık bir köpek gibi yine,
İçim deniz gibi kımıl kımıl.
Sahilde gün kurusu bir esinti
Alıp götürdü uzaklara.
Karaltı gibi görünen yelkenli,
Kulaklarımda Lale Devri’nden bir melodi.
Ayaklandı renkler, mevsim isyanda sanki;
Her şey tunçtan heykel,
Her renk kıpkızıl.
Akşam belki de kıyametidir güneşin;
Soluklanır gün bir nebze suların aksinde.
Yıldızlar birer inci gerdanında göğün,
Bir damladır güneş balıkların gözyaşlarında.
Tutsak bir kuştur yüreğim göğüs kafesimde;
Düşler ektim, taze sürgün veren uykulara.
Filizlenir belki utangaç umutlar,
Gözlerin en yorgun demlerinde.
Aklımda sana dair bir şiir,
Kim bilir kaç asırdır yazamadığım;
Defter arasında kuruttuğum
Mavi renkli düş çiçeği.
Sulardan dağlara bir seyir
Ve sırtımda ağır bir yaşamak hissi.
Yeniden doğuyorum sanki
Firuze akşamların ilk saatlerinde.
Fısıldadım özlemlerimi kulağına renklerin;
Ay gibi tenin, aykırı karanlığına gecenin.
Yüreğimin kıvrımlarında belirsiz yollar,
Gül yanağının kızıllığında tomurcuklanır gamzelerin.
Fi tarihinden kalma aşka dair korkularım;
Ecelin kirpik uçlarında bir damla gözyaşı.
Islak bir bakış gidenin ardından,
Zapt edemediğim, dolu dizgin
Bir kısrak gibi sevdan.
Sığdıramadım seni düşlere bu tavşan uykularla;
Geç de olsa anladım:
Yaşamakmış ölümün kardeşi.
Yıllardır ararken bulutların ardında,
Avuçlarımda buldum kayıp güneşi.
Kırkikindi vakitlerinde
Dudaklarından okudum rüzgârın
Batan güneşle benden gittiğini.
Şimdi gözlerin kadar karanlık
Payıma düşen yalnızlığım…

