Biliçaltındaki Küçük Çocuk Şu Anki Hayatını Yaşıyor

35 Görüntüleme
5 Dak. Okuma

Çocukluk döneminde yaşadığımız her deneyim, bugün farkında olmadan verdiğimiz kararların temelini oluşturur. Bir çocuğun sevgi görme, onaylanma veya anlaşılma ihtiyacı karşılanmadığında bu boşluk, bilinçaltında bir kayıt olarak kalır. Zaman geçer, kişi büyür, yetişkin olur; ancak o küçük çocuk hâlâ içeride, aynı duygularla yaşamaya devam eder. Yetişkin zihni mantıklı kararlar alıyor gibi görünse de aslında o kararları yönlendiren şey, çoğu zaman bu çocukluk kayıtlarıdır.

Bilinçaltı, insan zihninin yaklaşık yüzde doksanını oluşturur ve davranışlarımızın büyük kısmı bu görünmeyen alan tarafından yönetilir. İlk yedi yaş, bilinçaltının en açık olduğu dönemdir. Bu yıllarda çocuk, ailesinden ve çevresinden gelen her sözü, bakışı ve duyguyu filtresiz şekilde kaydeder. “Sen beceremezsin.”, “Sus, büyükler konuşuyor.”, “Aferin, uslu çocuk.” gibi ifadeler birer kayıt hâline gelir ve ilerleyen yıllarda kişinin öz değer algısını şekillendirir.

Bilinçaltı aslında kötü niyetli değildir. Onun amacı, bizi korumaktır. Ancak koruma biçimi, çoğu zaman geçmişte işe yarayan ama bugün işe yaramayan bir savunma mekanizmasıdır. Çocukken eleştiriden korunmak için sessiz kalmak işe yaramış olabilir; fakat yetişkinlikte bu, kendini ifade edememeye dönüşür. Çocukken sevilmek için mükemmel olmaya çalışmak bir avantaj gibi görünmüştür; ancak bugün bu inanç, sürekli yetersizlik duygusunu besler.

Kendini sabote etmenin kökleri de burada gizlidir. Bir kişi başarıya ulaşmak üzereyken ani bir korku, erteleme ya da motivasyon kaybı yaşar. Çünkü bilinçaltındaki küçük çocuk, “Fazla parlamak tehlikelidir.” ya da “Başarılı olursam yalnız kalırım.” gibi eski kayıtları devreye sokar. Böylece kişi farkında olmadan kendi potansiyelini sınırlayan davranışları tekrar eder.

Bu döngüleri fark etmek, değişimin ilk adımıdır. Öncelikle kişinin kendi içsel çocuğuyla temas kurmayı öğrenmesi gerekir. Bu, geçmişe dönüp acıları tekrar yaşamak anlamına gelmez. Asıl amaç, o çocuğu bugünün bilinciyle görmek, anlamak ve kabul etmektir. “Şu anda bana ne anlatmaya çalışıyor olabilirsin?” sorusu, bu farkındalığı başlatır. Kimi zaman sebepsiz bir ağlama isteği, bir müzikle gelen yoğun duygu ya da birinin sözünden fazla etkilenmek… Bunların hepsi, içsel çocuğun seslenme biçimleridir.

İçsel çocukla bağ kurmak, kişinin öz sevgi kapasitesini de artırır. Çünkü o çocuk, koşulsuz kabul ve sevgi arayışının simgesidir. Onu yargılamadan dinlemek, aslında kendini affetmektir. “Artık güvenebilirsin, ben buradayım.” diyebilmek, bilinçaltına yeni bir kayıt yükler. Bu yeni kayıt, kişinin hem duygusal hem de fiziksel olarak daha dengede olmasını sağlar.

Duygusal olarak bastırılmış çocukluk deneyimleri bedende de iz bırakır. Sürekli sıkışan boğaz, ağrıyan mide ya da açıklanamayan yorgunluklar… Bunlar, bastırılmış duyguların enerji olarak kendini ifade etme yollarıdır. Kişi içsel çocuğunu dinlemeye başladığında beden de yavaş yavaş gevşemeye ve iyileşmeye başlar.

İçsel çocukla barışmak, geçmişi değiştirmez ama geçmişin bugünü yönetme gücünü azaltır. Artık hayatı korku, suçluluk veya utançla değil; sevgi, şefkat ve güven duygusuyla yönlendirmek mümkündür. Bu farkındalık, ilişkilerde de büyük dönüşüm yaratır. Çünkü kişi artık sevgiyi almak için değil, paylaşmak için ilişki kurar. Onay beklemek yerine kendi değerini hisseder.

Dönüşümün özü, o küçük çocuğu “yanlış” olduğu için değil, “yaralı” olduğu için sevmektir. Her insanın içinde korkmuş, yalnız veya görülmemiş bir yan vardır. Bu yanın ışıkla buluşması, kişinin yaşam enerjisini yeniden açığa çıkarır. Gerçek olgunluk, o çocuğu bastırmak değil, onunla el ele yürüyebilmektir.

Hayatın her alanında içsel çocuk bilincine sahip olmak, seçimleri daha bilinçli hâle getirir. Artık otomatik tepkiler yerine farkındalıkla verilen cevaplar ortaya çıkar. “Hayır.” demek suçluluk değil, özgürlük hissi yaratır. Başkalarını memnun etmek için değil, kendini onurlandırmak için yaşamak mümkün olur.

Sonuç olarak, bilinçaltındaki küçük çocuk hayatımızı gizliden gizliden yönetir. Onu fark etmek, anlamak ve sevgiyle kucaklamak, kişisel gelişimin en derin yolculuğudur. Çünkü her yetişkinin içinde hâlâ görülmeyi bekleyen bir çocuk vardır. O çocukla barıştığında geçmişin zincirleri çözülür ve gerçek özgürlük başlar.

Kendinle her yüzleştiğinde, o küçük çocuğa şefkatle şöyle diyebilirsin:

“Tamam, korkma. Seni affediyorum. Bu yaptığın, bize zarar vermek için değildi. Artık güvendeyiz. Hadi bundan bir ders alalım ve bir daha yapmayalım. Seni affediyorum, her gün daha iyiye gidiyorsun.”

İşte o anda dönüşüm başlar — suçluluk yerini anlayışa, korku yerini sevgiye bırakır.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yaşam Koçu
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version