Bilinçaltı ve Özdeğer – Aile Danışmanlığı Kalemimden

42 Görüntüleme
4 Dak. Okuma

Bu hafta bilinçaltı ile ilgili yaptığım canlı yayınlar sonrası çokça soru geldi. Ortak nokta özdeğerdi. Bu ayki yazımı Bilinçaltı ve Özdeğer olarak sizlere sunuyorum. Keyifli, farkındalıklı okumalar.

İnsanın kendine verdiği değer, yaşamındaki her seçimin görünmeyen yönünü belirler. Özdeğer, yalnızca bir duygu değil; bireyin tüm davranışlarını, ilişkilerini ve hatta yaşam yönünü biçimlendiren derin bir bilinçaltı inancıdır. Birçok insan, dış dünyada başarı, onay ya da sevgi arayışıyla meşgulken, aslında kendi içindeki değersizlik inancıyla sessiz bir mücadele verir. Bu inanç çoğu zaman fark edilmez; çünkü kökeni, erken çocukluk döneminde, sevgi, kabul ve güvenin nasıl deneyimlendiğiyle ilgilidir. Bir çocuk, “Ben olduğum hâlimle seviliyor muyum?” sorusuna bilinçdışı bir yanıt verir ve o yanıt, yetişkin yaşamında da varlığını sürdürür.

Ben, bir aile danışmanı olarak yıllar içinde şunu çok net gözlemledim: Kişinin özdeğer algısı, kurduğu tüm ilişkilerin merkezinde yer alıyor. Eş ilişkilerinde, ebeveynlikte, iş hayatında ya da arkadaşlık bağlarında dengesizlik varsa, kökeninde çoğu kez özdeğerle ilgili bir yara bulunuyor. Danışanlarımın çoğu, yüzeyde farklı sorunlar getiriyor — iletişim eksikliği, öfke, kaygı, tükenmişlik… Ancak bu sorunların katmanlarını nazikçe açtığımızda, derinde hep aynı duygusal kalıp karşımıza çıkıyor: “Ben yeterli değilim.”

Bilinçaltı bu cümleyi öylesine güçlü biçimde koruyor ki, kişi kendini defalarca aynı döngülerin içinde buluyor.

Seanslarda en sık fark ettiğim şeylerden biri şu: İnsanlar kendilerini sevmeye çalışırken bile çoğu zaman kendilerini eleştiriyorlar. “Daha çok sevmeliyim, daha hızlı toparlanmalıyım, daha güçlü olmalıyım…” Oysa bilinçaltı bu dili tehdit olarak algılıyor. Değişim, zorlamayla değil; şefkatle mümkün oluyor. Bir danışanımın, “Yıllarca kendimi affetmeye çalıştım ama ancak kendimi anlamaya başladığımda içim yumuşadı” sözünü hiç unutmam. İşte bilinçaltı, tam da o yumuşamada açılıyor. Çünkü özdeğer, zihinsel bir karar değil; duygusal bir kabul hâlidir.

Bilimsel olarak biliyoruz ki, beyin tekrarlanan deneyimleri gerçeklik olarak kodlar. Eğer kişi sürekli yetersizlik hissiyle yaşarsa, sinir sistemi bu hissi “güvenli olan” olarak algılar. Bu yüzden özdeğer çalışmaları, bir tür yeniden kodlama sürecidir. Danışanlarımla yaptığım çalışmalarda, kişinin kendine dair algısını dönüştürmek için yalnızca bilişsel farkındalığı değil; bedensel farkındalığı da sürece dahil ederim. Çünkü bilinçaltı, yalnızca kelimelerle değil, bedenin verdiği sinyallerle de çalışır.

Bir danışan ilk kez derin bir nefes aldığında, omuzlarını gevşettiğinde, gözlerinden yaşlar sessizce aktığında — işte o anda özdeğer duygusu kendini hatırlatır.

Benim deneyimlerimde özdeğer, danışanın kendini “tamir etmesi” değil, “kendine yeniden yaklaşması”yla başlar. Çünkü biz insan olarak zaten değerliyiz; yalnızca bu değeri unuttuğumuz dönemler olur. Bilinçaltı, o unutulan alanlara ışık tutmak ister. Her seans, bu ışığın biraz daha güçlendiği bir farkındalık alanıdır.

Bazen bir danışanın sadece “Ben buna da layığım” diyebilmesi aylar alır — ama o cümle söylendiğinde, hayatında zincirleme bir dönüşüm başlar.

Ben, danışanlarıma her zaman şunu hatırlatırım: Özdeğer bir hedef değil, bir varoluş halidir. Dış dünyanın onayı gelip geçicidir ama içsel kabul kalıcıdır. Kendine değer veren insan, yaşamla daha sağlıklı sınırlar kurar, duygusal olarak daha dengede olur ve başkalarına da daha güvenli bir alan sunar. Özdeğer duygusu köklendiğinde, kişi artık hayatı kontrol etme ihtiyacından çok, ona güvenme hâline geçer.

Bilinçaltı, bir düşman değil; aslında bizim en sadık dostumuzdur. Sadece yıllarca yanlış kodlarla çalışmıştır. O kodları değiştirmek ise farkındalık, sabır ve sevgi ister.

Kendine yönelen her insan, bilinçaltının karanlıkta kalan o çocuk yanına el uzattığında, gerçek dönüşüm orada başlar. Çünkü insan, kendi içindeki değeri yeniden hatırladığında, artık hiçbir dış koşul onu eksik hissettiremez.

Ve işte o anda, özdeğer yalnızca bir kavram değil — yaşamın kendisi hâline gelir.

Yazılarımın devamı için yorum yapmanız yoluma ışık olacaktır.

Sevgiler.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Koç
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version