Bir Kitabı Yarım Bırakmanın Psikolojisi: Suçluluk mu, Özgürlük mü?

49 Görüntüleme
3 Dak. Okuma

Raflara dizilmiş kitaplara baktığımda bazı ciltlerin arasında gizlice saklanmış ayraçlara gözüm takılıyor. O kitaplar yarım bırakılmış bir hikâyenin sessiz tanıkları. Kimisi 50. sayfada, kimisi neredeyse sona yaklaşmışken bırakılmış… Ve işin tuhaf yanı, her gördüğümde içimde aynı sorular beliriyor: Bir kitabı yarım bırakmak bir tür başarısızlık mı, yoksa özgürleşmenin incelikli bir hâli mi?

Toplumsal olarak bizlere öğretilen şey şudur: Başladığın işi bitir. Bu sadece günlük hayatın değil, okuma alışkanlıklarımızın da temel düsturudur. Oysa psikolojide “tamamlama zorunluluğu” (Zeigarnik etkisi) olarak bilinen bir durum vardır. İnsan zihni yarım kalan işleri bitmiş olanlardan daha çok hatırlama eğilimindedir. Bu yüzden yarım bırakılan bir kitap çoğu zaman zihnimizde bir gölge gibi dolaşır. Bir tür “eksiklik” duygusu yaratır.

Ama işin öteki yüzü de var. Okuma eylemi salt entelektüel bir çaba değil, aynı zamanda ruh hâlimizin de aynasıdır. Bazen bir kitabı yarım bırakmak, kendimizi dinlemenin en dürüst yoludur. Belki metinle kurduğumuz duygusal rezonans bitmiştir, belki de hayatımızın o döneminde o anlatıya tahammül edecek enerjimiz yoktur. Freud’un “haz ilkesi”ni hatırlarsak, zihnimiz doğal olarak kendini iyi hissettirecek yönlere kayar. O hâlde bir kitabı bırakmak kendimize acı çektirmemek için geliştirdiğimiz sağlıklı bir savunma mekanizması da olabilir.

Benim de sık sık başıma geliyor. Bir romanın ilk bölümlerinde heyecanla ilerlerken bir noktada karakterlerle bağım kopuyor ya da yazarın dili ruhuma ağır geliyor. Önceleri kendimi suçlardım: “Madem başladın, bitirmelisin.” Ama zamanla fark ettim ki kitapları yarım bırakmam aslında kendi içsel yolculuğumun ipuçlarını veriyor. O dönem ruhumun hangi temaya kapalı, hangisine açık olduğunu gösteriyor. Belki de bu yüzden yarım bırakılmış kitaplarım bana hiç kızmıyor; aksine bana içsel özgürlüğümü hatırlatıyor.

Elbette edebiyat tarihine baktığımızda da bu durumun izlerini görüyoruz. Jorge Luis Borges’in “Her kitap kendi okuyucusunu yaratır” sözü aslında biz okurların da kitabı seçme özgürlüğüne işaret eder. Yani bazen mesele kitabı bırakmak değil; kitabın bizi bırakmasıdır.

Sonuçta şu noktaya geldim: Kitapları yarım bırakmak okurluğumuzu eksiltmiyor, aksine zenginleştiriyor. Çünkü her bırakış bir seçimdir. Ve seçimlerimiz bize kendi okuma kimliğimizi inşa etme gücü verir. Suçluluk mu, özgürlük mü? Belki de ikisi birden. Ama ben artık raflardaki ayraçları bir eksiklik değil, kendime sadık kalışımın sessiz kanıtı olarak görüyorum.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version