Bir sabah kalktığımda dünya beyazdı. Yalan bile söyleyemezdi dudaklar. Öf desen dahi dokunurdu insanlara. Caddeler, sokaklar güven kokardı. Ağlamazdı çocuklar, üzülmezdi yaşlılar, hayvanlar güvenle yuvalarında uyurlar ve karıncalar dahi hesap sorardı.
Bir sabah kalktığımda dünya beyazdı. Hiçbir mevsim üşütmez, hiçbir mevsim can yakmazdı. Mevsimlerin hastalıkları yoktu. Her bitki şifa dağıtırdı, güneş ısıtır, toprak yuva yapardı. Ağaçlarla kaplamıştı her yer, manzara her evin camında aynıydı. Adaletliydi gökyüzü. Herkese aynı yıldızlarla bakardı.
Bir sabah kalktığımda dünya beyazdı. Mor sümbüller açardı vadilerde. Sazı sözü yoktu insanların, melodileri kuşlar çalardı ve kuşlar güvenle uçardı. Kimse ekmezdi gülleri ama her evin bahçesinde gül vardı. Kuyular yoktu, çeşmeler yapılmazdı, her evin kapısında pınarlar akardı ve bahçeleri yağmurlar sulardı.
Bir sabah kalktığımda dünya beyazdı. Okul yoktu köylerin meydanlarında. Şehirler üst üste binalar yapmazdı. Biri bir şey öğrenmek istese tecrübe kokan dedeler vardı. Dedeler hiçbir şey istemezlerdi. Huzurevleri de yoktu onların oysaki. Ama her ev onlara huzurdu. Her ilmi öğrenirdin onlardan ve sadece hürmet isterlerdi. Güven kokardı büyükler. Çeşit çeşit kokularla yıkanmışçasına güven kokarlardı. Yollar yoktu ama her şeyin bir yolu vardı. En âlimi, en bilgini yolun başındaydı. Sesler yüksek çıkmazdı ama gür çıkardı. Kimse konuşmaz, ama konuş dediklerinde herkesin bir sözü vardı. Çünkü herkes insan kokardı.
Bir sabah kalktığımda dünya boğuktu. Caddeler puslanmış, hava hayli soğuktu. Karartıya benzerdi insanlar, ışıkları yoktu. Ölümü hatırlatır oldu yüzler ve koca insanlar sanki çocuktu. Güven kaybolmuştu birden. Pınarlar çekiliyordu, güller kuruyordu ve hayvanlar birer birer küsüyordu.
Bir sabah kalktığımda dünya boğuktu. Artık yoktu mevsimlerin merhameti. Su insanı zehirliyordu. Gökyüzü kimine gülüyor, kimini korkutuyordu. Beyaza çalan bulutlar kararıyordu ve yavaş yavaş yüzler sararıyordu. Gamzeleri yoktu artık insanların ve insan insandan korkuyordu.
Bir sabah kalktığımda dünya boğuktu. Kimi evlerin camları pusluydu. Sanki yaşamıyordu insanlar. Doktorlar vardı her yerde. İnsanlık hastalanıyordu. Sokaklarda sınıflar kurulmuştu ve birileri bizi bölüyordu. Kimimiz ak, kimimiz kara oluyordu. Daha dün kardeş olanlar ayrılıyordu. Biri bizi düşman yapıyordu. Biri sokakta ölse neredeyse görmezden geliniyordu.
Bir sabah kalktığımda dünya boğuktu. O âlim yaşlılarımız yoktu. Huzuru olmayan evlerde kıymetsizlik yüklendikçe yükleniyordu. Gözümüzden düşürülüyordu birer birer ve bizden hürmet alınıyordu. Yük oluyordu bize değer katanlar. Kimliğimiz, aklı olmayan akıllara bölünüyordu. Hükmü kalkıyordu artık adaletin ve yavaş yavaş her yeri tecrübesizler dolduruyordu. Bizi bunlar yönetmeye başlıyordu.
Bir sabah kalktığımda dünya karaydı. Artık iyileşemezdi dünya, her yeri yaraydı. Caddelerde ölüm çığlıkları vardı ama herkes huzurluymuş gibi susardı. Gözü kör olmuştu adaletin. Yiğitlik çoktan raflardan kaldırılmıştı. Sokaklarda ölüm vardı. Köylerde ölüm, şehirlerde ve ülkelerde ölüm vardı ama dünya susardı. Lâl olmuştu diller. Sağır olmuştu kulaklar. Bir tek güçleri vardı, o da çok güzel kınarlardı.
Bir sabah kalktığımda dünya karaydı. Pınarlar aranmazdı artık. Bazı ülkelerde suyu olmayan kuyular dahi vardı. Bazıları ise saraylarda yaşardı. Mevsimler kimine her gün yazdı, kimine kör karanlık kışın en karasıydı. Adaleti kalmamıştı yüreklerin. Adalet, cüzdanlara kalmıştı. Doktorlar istediği kadar doktor olabiliyorlardı. Kimisini iyileştiriyor, kimisini daha da hasta ediyorlardı.
Bir sabah kalktığımda dünya karaydı. Kara bulutlar vardı gökyüzünde. Soğuk ve boğucuydu. Artık yaşam yaşanmaz olmuştu. İnsanlar sadece öldürülmüyordu, bir de eziyete uğruyordu. Hayvanlara yem ediliyor, hatta belki insan dahi insanı yiyiyordu. Kıymeti kalmamıştı insanlığın. Satılmıştık sanki hepimiz ve bizi makineler sanki yönetiyordu. Bizi yok edenin aklı yoktu, amacı yoktu, merhameti yoktu, ne duyacak kulağı ne atacak kalbi yoktu. Ateş dahi daha merhametli olmuştu.
Bir sabah kalktığımda dünya karaydı. Ağaçlar kaçmıştı yükseklere ve hayvanlar onlara sığınmıştı. Kuşlar hiçbir yerde yoktu. Çiçekleri kimse görmüyordu. Artık hiçbir şey güzel kokmuyordu. Betondan binalar, betondan makamlar, betondan akıllar ve kokuşmuş insanlardan başka hiçbir şey yoktu…
Her şeye rağmen, her sabah kalktığımda bir şey vardı: Umut. Karanlıktan bir boğukluk, boğukluktan bir beyazlık, beyazlıktan koca bir insanlık…

