Bir Yaş Daha Yaklaştın Aradığın Sana

19 Görüntüleme
4 Dak. Okuma

Dün bir yaş daha büyüdüm ben. Öyle bir gecede olmadı elbet. Düşlediğim hikayelerde bıraktığım eller oldu. Süslü bir şiir defterinin sonuna gelmişim gibi… Biriktirdiğim onlarca anım oldu. Yarınlardan hep umutlu, her sabah mutluyum orası ayrı. Yine de vazgeçmeyi öğrendim. Kalbimi sere serpe yayıp güvenmekten vazgeçtim mesela. Oldurmaya çalıştığım pek çok şeyi bıraktım. Olanı da olmayanı da kabul etmeyi seçtim. Umutlarımı aldım cebime, en çok kendi düşlerime inandım.

Kendim bile değişirken kimselerden aynı kalmayı bekleyemezdim. Sevdim, yüreklendim. Sonra şükrettim, dümdüz yaşamaya şükrettim. Rutini nimet sayıp koydum başıma. Üç kere öptüm önce.

Televizyonda 3-4 bölüm dizi bile izledim aylar sonra. Boş kaldığımda ne yapacağımı bilemiyordum; çünkü pek boş kalamıyordum. Bir şeyleri bir yerlere sıkıştırmaktan vazgeçtim. Yapabildiğim kadarını yapmayı tercih ettim bu defa.

Paşa gönlüm böyle bildi bugünde, dedim. Azıcık miskinleştim, oh be dedim içimden. Rahat ettim.

Bazı günler canım fena yandı, hem de başkaları yüzünden. Kaç gece uykusuz kaldım. Sonra içimde savaşlar verdim. Bazen o savaşları kazandım, bazense kaybettim. Baktım sonunda ne olursa olsun bitkin düşen bendim. Ben de tüm bu kötüleri Allah’a havale ettim. Yaradan vermiş canımı, sen yakarsın da o görmez mi dedim, bıraktım olmuş olanı. En iyisini böyle bildim.

Ertesi sabah kalktım. Yeniden gülümsemeyi seçtim. Ee, bardak benim elimdeydi en nihayetinde. Yarısı doluydu ve ben dolu kalan kısımdan kana kana su içtim.

Yaşamayı seçtim. Yaşamak güzel şey be kardeşim. Yüzlerce nimet seriliyken önümde, öylece takılıp kalmak niye? Şükrettim, benim olana şükrettim en çok; sonra olmayana da şükrettim.

Arayıp da bulunamayan yüzlerce hazineyle donatılmıştı dünyam. Bazen birkaç nefes, kimi zaman kana kana içtiğim yarım bardak su, görebildiğim ağaçlar, yüzümü gülümseten gün doğumu… Hepsinden pek fazla razıydım. Sen de benden razı mısın Allah’ım?

Her insan gibi pek çok dünya derdiyle sınandım elbet ben de. Oysa bildiğim bir şey vardı. Yaşananı yaşayan ne ilk kişiydim ne de son kişi olacaktım. Herkesin çilesi kendine kocamandı. İnsanoğlu her daim en büyük acıyı kendininki sanırdı.

Ölüm kalım bir yana, onlar başlıca acılarımızdı ya… Bir de dünya telaşının içinde otobandan işe giderken bir anda patlayıveren lastikler vardı. Hazırlıksız yakalandığın o yol ortasında lastiğin indiğini fark eder ve ne yapacağını bilemezsin. Arabayı durduramazsın da hani… Hızlı sürsen dert, yavaşlasan ayrı dert; orta halde ilerlerken sağdan sağdan ilk benzinliği arar gözün…

Hani bir sorun patlak verir de bilirsin bir uzmana gitmen gerektiğini ya, sen yine de önce en yakınında kim varsa bir koşu ona uğrar anlatırsın başına geleni… Sonra senden beterleri çıkar da karşına, teselli olurlar sana. Esasında başkalarında daha beteri var, “oh be” değildir mevzu. Asıl mesele, bunu yaşayan tek bir kişinin sen olmadığını fark ettiğin andır. Aniden patlayan lastik sendromunu birileri de daha önce bir yerlerde yaşamıştır. Herkes de hazırlıksız yakalanmıştır nitekim… Ortak acılar dostlukları pekiştirir. Acıya son veremezsin zaten ya, yaşanmamış da saymaya kalksan olmaz. Oysa sarılınca hafifler işte. Benzinlikte lastiğe yeniden hava basmak rahatlatır içini; hava kaçırdıysa tek seferlik ne âlâ, patlaksa kurtarmayacaktır sarılmalar da…

İşte öyle böyle geçiyor yaşam. Durdurmak ne mümkün, kimi zaman plansız öylece kalmak lazım zamanın kıyısında. Teslimiyet seni zaten olman gereken yere götürecektir. Elbette çabasız bir yaşam demek değildir bu sözlerim. Herkes kalbiyle ne ektiyse geçtiği yola, Mevla’m onu çıkartır döndüğünde karşısına…

O halde evvela önüne bakmak lazım azizim, yaşam denen bu yolda. Her yaşta heybendekileri yoklayasın ki sağlam adımlarla varasın aradığın sana…

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Öğretmen / Yazar
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version