Çağımızın en büyük hastalıklarından biri de gösteriş merakıdır. Özellikle sosyal medya platformlarının da gelişmesiyle bu durum eskiye nazaran daha da artmıştır. Önceden sadece çevresine ve ulaşabildiği insanlara gösteriş merakı içinde olanlar, şu an sosyal medyanın da gücüyle gösterişlerini çok daha geniş kitlelere ulaştırabiliyorlar. Sosyal medyada topluma faydalı paylaşımlar yapmak yerine şahsi paylaşımlar yaparak bir nevi kendilerini tatmin etmeye çalışmaktadırlar.
Aslında bu durum tamamıyla insanların kendilerini kanıtlama arzuları ile alakalıdır. Günlük hayatta mutluluğa ulaşamayan insanlar, oluşturdukları yapmacık mutlu anları sosyal medyada paylaşıp mutsuzluklarını bastırmaya çalışmaktadırlar.
İnsanlar, neden yana yoksunluk yaşıyorlarsa bu durumun üstünü örtmek için o durumu sosyal medyada paylaşıyorlar.
Bu durumu tetikleyen bir diğer durum ise beğenilme ve göz önünde bulunma isteğidir. Yaptığı her anı paylaşan; içtiği çayı, kahveyi bile paylaşan insanların bu konu üzerine tıbbi destek alması elzem bir durumdur. Envai çeşit yiyeceklerle dolu sofralarını paylaşan insanlar neyi amaçlamaktadır?
Bu durum psikoloji ilminde “onaylanma ihtiyacı”, “benlik sunumu” ve “sosyal karşılaştırma teorisi” gibi kavramlarla açıklanıyor. Bu davranış bir noktaya kadar normaldir çünkü insan doğasında vardır. Ancak aşırısı, kişinin gerçek kimliği ile dijital kimliği arasında kopukluk yaratabilir ve zamanla özgüven problemleri, depresyon, kaygı gibi sonuçlara yol açabilir.
Sahip olduğu makam, oturduğu ev, kullandığı araba ile övünüp bunları sürekli insanların gözüne sokanlar; ne medeniyetten ne de görgüden zerre miskal nasibini almamış olan insanlardır. Bu durum geçmişten sahip olduğumuz dayanışmayı, kardeşlik ve dostluk duygularını yok etmektedir. İnsanlar arasında sosyal statü farkını ortaya çıkarmaktadır. İnsanları sınıfsal ayrıma maruz bırakmaktadır. Bu durum peyderpey gerçekleştiği için fazla göze batmasa da zaman içinde gösteriş meraklısı olan insanların egolarında yükselmeye ve dolayısıyla çevresindeki insanları beğenmemesine; hemen akabinde de gerek dostluk gerekse de akrabalık ilişkilerinde sorunlara yol açmaktadır.
Bu sosyal ayrımların neticesinde maddi durumu iyi olan, maddi durumu iyi olmayan biri ile dostluğunu bitirmektedir. Ya da arabası olan biri, arabası olmayan bir arkadaşı ya da akrabası ile ilişkisini kesmektedir.
Tüm bu olanları fark etmesek de sosyal medyada yapılan kişisel hayata dair paylaşımlar, hem paylaşımı yapan kişinin hem de o paylaşımı gören kişilerin bilinçaltına bu mesajları verir. Bu mesajlar da zamanla fiiliyata geçer.
Sosyal medyada yapılan kişisel paylaşımlar artık öyle bir hâl almış ki kültürel, vicdani, ahlaki ve inanç değerleri artık dikkate alınmamaktadır.
Bir dönemin insanları çarşıdan, pazardan aldığı gıdayı “belki alamayan insanlar vardır, nefisleri çekmesin” düşüncesiyle belinden söktüğü kuşağa sararken; bugün görkemli sofralarını görgüsüzce yayınlayan insanlar neyi amaçlamaktadırlar? Nasıl olur da aldığı yiyeceği kimse görmesin diye belinden söktüğü kuşağa bağlayan bir nesilden, görkemli sofralarını ahlaksızca yayınlayan bir nesil yetişir? Bunu anlamak mümkün değildir.
Rastgele bir yerde çekim yapıldığını görünce arkasını dönüp oradan uzaklaşan hayâlı analardan, nasıl olur da yatak odasından bile fotoğraflar paylaşan insanlar doğar? Bunu anlamak mümkün değildir.
Nasıl olur da abdestsiz yere basmayan nesillerden, din ile alay edip sosyal medyada paylaşan nesiller yetişir? Bunu anlamak mümkün değildir.
Sosyal medya platformları elbette kullanılsın ama faydalı işler için kullanılsın. Gerçekten doğru bir şekilde kullanıldığında bulunmaz bir nimet olan sosyal medyalar, ne yazık ki birçok ülkede olduğu gibi bizim ülkemizde de amacının çok dışında, faydasız işler için kullanılmaktadır. Sosyal medyalar elbette kapatılmasın ama bu platformlara ciddi ölçüde düzenlemeler ve sansürler getirilmesi şarttır. Eğer insanların akıl ve ruh sağlığı, toplumun kültür, dini, örfi ve ahlaki değerleri korunmak isteniyorsa hem sosyal medyalara düzenleme getirilmeli hem de sosyal medyanın bilinçli kullanılmasına yönelik yapılan bilgilendirme çalışmalarında artış olmalıdır.
Unutulmamalıdır ki insan, sosyalliğe ancak başka insanlarla ulaşır. Hiçbir mesaj, hiçbir video yüz yüze yapılan samimi sohbetlerin yerini tutamaz. Sosyal medya, insanları yalnızlığa ve toplumdan kopukluğa yöneltir. Asıl sosyallik kalabalığa karışarak, toplum içine girerek olur. Eğer sosyal medya bilinçli bir şekilde kullanılmamaya devam ederse; dijitalde her şeyi yapan ya da yaptığını savunan ama üç-beş insan görünce konuşmaya çekinen nesiller yetişmeye devam edecektir.