Dost Makamı

63 Görüntüleme
4 Dak. Okuma

Evvel refik, bade’l-tarık…
Önce yoldaş, sonra yol demiş eskiler. Yoldan önce yoldaşımızı bulmalıyız çünkü yola tek başına çıkmak bize yük olur. Yolu yoldaşla yürümek güzel…

Yeryüzüne ilk adım attığımızda ilk haykırışımızdır çığlığımız. Adımlarımız büyüdükçe çığlıklarımız da büyür. Adım adım büyüdüğümüz bu yolculukta çığlıklarımız büyüdükçe sesimiz daha çok kısılır. Peki neden biliyor musunuz? Fıtratımız bir dost ister. Gece zifiri çökerken gönlünden geçen hüzün nağmelerini ona anlatmak ister. Dostumuz olmazsa kendi çığlıklarımızı işitemeyiz. Tam o anda bir el tutsun elimizden, kendi sesimizi kendinde yansıtsın isteriz. Dünyanın bu kadar kalabalığına, gürültüsüne karşın o bizi duysun, anlasın isteriz.

Bu hayat hikayesinin başrolü kadar, bu dosta yar olacak olan da önemlidir. Bu yol gidilecekse onunla gidilmeli. Takılacak taşlar onunla yeşermeli yüreğimde. O bana yar olmalı bu yolculukta ki ayağıma batan dikenleri çıkarabileyim. Yolun soğuğunda ona sığınabileyim.

Dünyanın gürültüsünden kaçıp bir Hira’ya sığınmak ister her gönül. Bu sözden kastım, gönül Allah’ın hanesidir; ilk önce oraya yolculuk yapmak gerekir. Harabeye, viraneye dönmüş yürekler var; onlara fısıldamak gerekir. Gönül muhabbete layıktır. Gönlün ilacı da iyi bir dosttur. Muhabbet olmazsa gönlümüzün kıyısı her dem yaralıdır demektir. Dostluk vefa ister, emek ister; en önemlisi de anlaşılmak ister. “Anlaşılmak iyileşmektir.”

Ahir zamanda dost, insana verilmiş rızıktır. Öyle bir dost seç ki sana Allah’ı hatırlatsın; zira iyi dostlar cennetin habercisidirler. Bu hengamenin içinde talihine küsmüş onca insan var. Kimi baba sevgisi görmemiş, kimisi ise hüznün makamına hapsetmiş kendini. O kırılmış, yorulmuş gönüllerden tutmak gerekmez mi?

Ömür dipsiz bir kuyudur ve bir gün göçeceğiz. Kimimiz uzaklara, kimimiz de hayatı bir taburede oturup izleyeceğiz. Bu neyin eksikliği biliyor musunuz? Dostsuzluğun, vefasızlığın, muhabbet kapılarının kapalı olduğunun göstergesidir.

Dost dediğin kimdir? Güven ister. Ufak bir şey olduğu zaman kin, nefret tutan değil; cennete götürecek Ebubekir Sıddık gibi sadık bir dost…

Düşünsenize, herkes size sırtını dönmüş, Şems bile size küsmüş. Kimse sizi anlamıyor, dinlemiyor. İstemez misiniz Ebubekir gibi bir yoldaş? Kim istemez ki?

Ve dostluklar iki günlük değil; ömürlüktür, bâkidir. Demek istediğim budur: karanlık çökünce çekilmesin perdeler, hiç kimse saklanmasın perde ardına. Muhabbet kapını aç ki pencerene bir dost konsun. Konuşun, dinleyin, sevin… Kim bilir, bugün ne sıkıntılar çekmiştir; birazcık anlasan ayıp mıdır? Bırakın da bir dost gönül hanenize girsin.

Zor bulunana sahip olmaktır şükre en büyük sebep. İstenilen daha da güzelinin nasip olmasıdır şükre en büyük sebep. Sevgi kuraklığı çeken gönüllerin zamanında, sevgi ve yardımseverliği gönlünde bulunduran bir kardeşe sahip olmaktır şükre en büyük sebep.

Sizlere küçükken yaşadığım bir olaydan bahsedeyim: Benim bir dostum oldu; onun da adı Yaralı Kuşçuktu.

Bir gün sokakta oyun oynarken bir çocuk kuşun kanadına kuşatan attı ve onu yaraladı. Görünce etraf gözümde karardı, gözyaşlarım aktı. Bir an önce aldım kucağıma ve yarasını iyileştirmeye çalıştım. Maalesef ki Kuşçuk kucağımda can verdi.

Mezarlığa doğru gittim. Karanlık çökmüş, kimseler yok… Başladım kazmaya; bir yandan da durduramadığım gözyaşlarımı… Açtım biraz Kur’an, fısıldadım ruhuna. Sonra El-Fatiha sesi yükseldi semaya.

Sesi duyanlar yaklaştı ve bana ne dediler biliyor musunuz? “Divane, kuş için Kur’an okunulur mu?” dediler. İşte Kuşçuk bana dost olmuştu.

Anlayacağınız, velhasıl-ı kelam: Vardır herkesin yaralı bir öyküsü… Anlatmak ister ama anlatamaz, uçmak ister ama uçamaz, kafese mahkûmdur… Vesselam.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version