Dünyanın Mücevherleri Çiçekler

17 Görüntüleme
3 Dak. Okuma

Babam doğayı, ağaçları, çiçekleri çok severdi. Çiçeklerin isimlerini bilir, bize de öğretirdi.

Bizim nesil çocuk ve gençken en fazla iki katlı bahçeli evlerde otururdu. Daha apartmanlar yoktu ya da ancak üç katlıydı. Bahçelerde mutlaka kuyular vardı. Arka bahçede genelde ağaçlar olur, bahçenin misafir odasından görülen kısmına çeşit çeşit çiçekler dikilirdi.

Babam o zamanlar cumartesileri de yarım gün çalışırdı. İşinden çıkınca bazı bazı Eminönü’ndeki çiçek pazarına gider, aldığı çiçek fidelerini bahçemize dikerdi.

İlkbaharda hercai menekşe, lale, karanfil, ateş çiçeği, sardunya, güller, küpe, zambak ve begonya bir renk cümbüşü oluştururdu. Sonbaharda top kadife, ortanca, kasımpatı açardı. Merdivenlerin yanında hanımeli ya da yasemin olur, akşamları bahçede otururken her yer mis gibi kokardı. Bahçe duvarlarındaki demirlerde mor salkımlar olurdu.

Altın insanların her zaman için değer verdiği bir madendi ama diğerleri henüz çok önemli değildi. Kadınlar elbiselerini genellikle çiçeklerle süslerdi. İngiliz yazar Barbara Cartland’ın romanlarını okumuş olanlar hatırlarlar, asillerin bulunduğu baloya giden kızların elbiselerinin süsleri gerçek çiçeklerle (en çok da gardenya) olurdu.

Alexandre Dumas’ın Kamelyalı Kadın,

Honore de Balzac’ın Vadideki Zambak,

Grigoriy Petrov’un Beyaz Zambaklar Ülkesinde,

Mehmet Rauf’un Karanfil ve Yasemin, çiçek isimleriyle yazılan bazı romanlardır.

Gelin başlarına çiçekli taçlar yapılır, mutlaka elinde gelin çiçeği demeti olur.

Yazma ya da başörtülere yapılan oyalar daha çok çiçek motiflidir.

Bebek eşyalarına kundak, hırka vs. çiçek işlenir.

Masa örtülerinin çiçek işli olanları daha çok beğenilir.

Evliliğe ilk adım atarken kız istemeye giderken çikolatanın yanında mutlaka çiçek olur.

Dargın olduğunuzla barışmak için çiçek gönderilir.

Şimdi pek kullanılmayan oda takımı dantelleri de çeşit çeşit çiçek motiflerindendi. Hastaya, yeni ev alana çiçek götürülür.

Bir de kır çiçekleri var ki onlar başlı başına bir efsane:

İlkbaharın gelmesine yakın ilk olarak sarı çiçekler açar. Eskiden beyaz papatyalar da açardı ama maalesef hava kirliliği ve radyasyon ilk olarak beyaz papatyaları yok etmeye başladı. Halbuki ne kadar güzeldi papatyalardan sevgilinin başına taç yapılması, “seviyor sevmiyor” diye fal bakılması, fakat artık çok azlar.

Baharı müjdeleyen mine çiçekleri mart ayında, Osmanlı İmparatorluğu’nda bir devre adını veren laleler nisan ayında, her türlü rengi ve çeşidiyle güller mayıs ayında dünyamızı süsler.

Alexandre Dumas “Çiçeği sevmeyen Tanrı’yı küçümser, çünkü onlar Tanrı’nın görebildiğin parçalarıdır.” demiş.

Parfümler ve kremlerin birçoğu çiçeklerden yapılıyor. Hatta ilaçlar için dahi çiçekler kullanılıyor.

Hayatımızın her evresinde bizimle olan, hastalıkta ve sağlıkta daima yanımızda bulunmasını istediğimiz çiçekleri sevelim ve koruyalım.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version