Düşüncelerimizin Rengiyle Boyalı Bir Hayat

18 Görüntüleme
4 Dak. Okuma

Doğru düşünceler, doğru sözcükleri çağırır; doğru sözcükler ise hayatın rotasını berraklaştırır. Sözcükler, iç dünyamızın haritasını çizen pusulalardır. Ve bu yüzden, Pierre Franck’ın dediği gibi:

“Biz ne düşünürsek, o oluruz.”

Toplum olarak kabul etmeliyiz ki; biz, duygularla yoğrulmuş, coşkunun peşinden gitmeyi seven insanlarız. Ne yazık ki bu alışkanlık, bir miras gibi kuşaktan kuşağa aktarılıyor. Olumsuzlukları sürekli dile getirmek, kendini dünyanın en çilekeş insanı ilan etmek, talihsizliklerden medet umarcasına bahsetmek… Ve elbette suçu hep başkalarına yükleyerek kendi payını temize çıkarmaya çalışmak.

Peki, geçmişte yaşanmış bir karanlık anının gölgesini tüm hayata perde yapmak, yarının ışığını da söndürmek değil midir?

Oysa insan, “Yaşadım, ders aldım ve tekrarlamamak adına düşünce tarzımı değiştirdim.” diyebilecek güce sahiptir. Ama nedense çoğu zaman bu olgun cümle yerine “Ah”larla, “Vah”larla oyalanmayı tercih eder. Geçmişe dair olumsuzlukları tekrar tekrar gündeme getirmenin size ne faydası olabilir? Belki de sadece karşınızdakinin size acımasını sağlamak…

Evet, acımak! Şimdi iç sesiniz yükseliyor olabilir: “Acımak da ne demek?” Unutmayın, ego bu kelimeyi kabul etmek istemez. Ama gerçek şu ki, kendinize bunu yapan sizsiniz.

Bir sorun hakkında dertleşmek, çözüm aramak elbette sağlıklıdır. Fakat sürekli mağduriyet diliyle konuşmak, aynı hikâyeyi yeniden ve yeniden anlatmak, sizi sadece dipsiz bir kuyunun içine çeker. Ve unutmayın: Hayatınız eşsiz ve kıymetli.

Yaşadığınız pek çok şey, sizin seçimlerinizin, tahammüllerinizin ve tepkisizliğinizin sonucudur. Bu yüzden düşüncelerinizi, davranışlarınızı ve sözcüklerinizi sizi mutlu edecek biçimde yenilemelisiniz. Hayatın her zorluğu karşısında farklı bir düşünce biçimi mümkündür. Bir tehlike mi var? Tedbir alma seçeneğiniz vardır. Sizi incitecek bir cümle mi duyabilirsiniz? O sohbete hiç girmemek bir tercihtir. “Evet” dediğinizde mutsuz olacaksanız, “Hayır” diyerek kendinizi koruyabilirsiniz.

Beyin, programlanabilir bir bilgisayar gibidir. Enerjiniz ise onun internetidir. Yani neye odaklanırsanız, beyniniz onu büyütür.

Peki, nasıl yapacağız?

Cevap çok net: İyi ve güzel olana yönelin. Hayatınızda yaşanmış ya da yaşanacak güzel anları hatırlayın. Onların tekrarını nasıl sağlayabileceğinizi düşünün. Ve küçük şeylerden keyif almayı bir alışkanlık hâline getirin:

Bir dostla edilen samimi sohbet… Çocuğunuza sarıldığınız o sıcacık an… Eşinizle birlikte en çok güldüğünüz anılar… Sevgilinizle ilk karşılaşmanız… Sağlıkla aşmayı başardığınız o eşik… Çabanızın sonucunu aldığınız, emeklerinizin meyve verdiği anlar…

Saymakla bitmeyecek güzellikler var. Fakat ne garip ki, olumsuzlukları anlatırken hiç zorlanmıyorsunuz. Olumlu düşün dediğimde ise itirazlar, bahaneler sıralanıyor.

Sorun değil. Bu da sizin seçiminiz. Ama unutmayın, bu yazı karşınıza tesadüfen çıkmadı.

Okudunuz. Ne demek istediğimi anladınız. Yapabilecek güce sahipsiniz. Fakat siz, o olumsuzluk bataklığında yıllarınızı harcamakta kararlısınız. İşte, tıpkı yukarıda da dediğim gibi: Bu, sizin seçiminiz.

Jean-Paul Sartre ne güzel söylemiş:

“Hayat, insanın kendini yaptığı seçimlerle tanımladığı bir projedir.”

İşte sizin hikâyenizin başlığı da bu olmalı: Yaptığınız seçimin adı neyse, hikâyeniz odur.

Ve biliyor musunuz? Kendinizi fark etmek için belirli bir takvim gerekmez. Ne zaman kendinizi fark ederseniz, o gün yeni bir siz doğar. O gün, kabuğunuzdan sıyrıldığınız, mutluluğu sürdürülebilir kıldığınız ve kendi yaşamınızda en kıymetli kazanımınızı elde ettiğiniz gün olur.

Yeter ki isteyin… Ve küçük bir adımla uygulamaya başlayın.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version