Fast

18 Görüntüleme
3 Dak. Okuma

Önceliğimiz olan kimsenin önceliği olmayacağız.
Bu savaşın mağlubiyetini tadarak başladık hayata.
Ondandır ki rüzgarda çatırdamaz dalımız.
Bizden epey güçlüydüler; bencilliklerini bilmeliydik
ve aramızdaki korku dünyası buradan yeşeriyordu.
İki taraf da kaybetmekten korkuyordu.
Biz sevmeyi bırakmaktan korktuk,
onlar koşulsuz sevginin pembeliğini kaybetmekten.
Ama yine de biz güçlüydük…
Gemimiz delik değildi, hiçbir yerde su almıyordu.
Mukavemet gösterdik, dik durduk buz dağlarına.
Herkes her şeyden ve herkesten memnundu.
Bardağımızda çay soğurken bile sadık kaldık.
Bizi dünya gözüyle bir kez daha görmek isteyen biri varsa,
bir ağıt, bir türkü yaksın, bir şiir yazsın duvarlarına.
Biz biliriz ki en çok kalabalıklarda yalnızdık…
Kimse sizin partizanınız değil, sloganlarınızı taşımayacak garlara.

Yol ayrımlarının müdavimleri olarak
hazırlamak bizim işimiz olmalıydı o prosedürleri.
Ama bekledik bir umutla, belki dedik…
Belki yalnızlık bize de güler kader, güler inşallah.
Ve her şeyle ilgilendik, ne sahip değillerse. Evet,
sabır, nezaket, beklemek tarafımızca açıkça davet.

Yoksulduk ama yoksun değil,
sıska bileklerle kalem tuttuk,
kırık parmaklarla, kırgın kalplerle yazdık.
Bir yerlerde kayıp olmak değildi gayemiz;
bulunmaktı arzumuz, güneşi görmekti ümidimiz.
Elimizde sıra numaraları, bekletildiğimize de hiç gocunmadık.
Gocunmalı mıydık?
Artık evet; gurursuz ve onursuz ölünmez çünkü…

İçimiz güzel ama çıkmaz hiçbir cihazda.
Bizi de doğuran analar var, sevenlerimiz(!)
Bir yere aittik, bir yerlere dahil(!)
Dokunmadık diye yok değil ya ellerimiz.
Yaşamadık diye ölü de değiliz.
Hor görme, el bile olabiliriz…

Aynı çağın tabanlarında dijital kimliklerimiz var.
Din, dil, ırk çok da geçerli akçe değil.
Neye sahip değilse ona dayanan,
neyi çok arzuluyorsa onun ardına saklanan,
sesleri olmayan, deneyimsiz bir stajyer;
Ronaldo-Messi kavgasında güzel futboldan yana,
geleneksel ne varsa eleştirel bir dille yüreği yanan,
gülerken dişlerini saklayana,
renkleri dünyalarına herkesin, görmeden kanan…
Aromalı sakız tadında hayatlarına,
birbirini daha hiç tanımadan tanışmış kadar doyan,
kahvesini soğutup kızan başkalarına,
yola çıkmadan hiç vardığına inanan…
Biz de herkes gibiydik aslında.
Dostoyevski mi? Tolstoy mu? Lüksünü yaşamamış,
sadece zorunda bırakılanlardandık; yaşamak zorunda.

Ben sizden alındım, artık tek başımayım.
Yol benim, yolcu benim ve bir miktar antrasit renkler.
Sigara kullanmam, yalnızca bir nefesine bakar.
Paket ve ben eve döndük, kibrit başaramadı.
Bilir misin kül kulu nasıl yakar?
Kafasında milyonlarca açık sekme ile insan
bu soruya nasıl cevap bulamadı?
Bir çift kelam da kalbini donduranlara:
Hiçbiriniz gerçek değilsiniz; birkaç satır log tabanı,
geri dönüşüm kutusunda birkaç fotoğraf ile metin.
Başlıyoruz bu sefer geriden, baştan değil en sondan,
veri tabanında yaşamaya mahkûm bir kod olarak.
Sen yazdığım her şeyi bir veda say.
Belki yok olacak, kovulacaksın bu dualardan…

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version