Güven ve Enlerimiz

17 Görüntüleme
3 Dak. Okuma

Günümüzde insanlar bazı değerlerin içinden kayıp gidiyor ve zaman bu konuda insanları değiştirip dönüştürmekte çok acımasız. Güven ve enlerimiz aslında sadece bir kelime oyunu değil; hayatın da bazen madalyonun diğer yüzünü bize hatırlattığı anlarda karşımıza çıkıyor. Bizler, güvendiklerimizi “en” kategorisine alırız. Onlar mükemmel birer parçamızdır. En nadide köşenin en sessiz ve asil parçasıdır. Bu yüzden bazen onların gözümüze çektiği kırmızı perdelerden, yine elbette gözümüzü alamayız. Kırmızı, bir o kadar iddialı ve bir o kadar da ihtişamlı gözükürken, belki bir gün perdeyi aralarsak karşımıza ne manzaralar çıkacağından habersiz öylece dururuz. Böyle zamanlarda “İyi ki üzülmüşüm ve iyi ki güvenimi kaybettim.” dediğimiz noktaya varmak, kişisel tamamlanma açısından bize büyük rol oynar. Bazı olumlamalar, hem hayata karşı varış noktamızın berraklaşmasını sağlıyor hem de doğru yerde doğru manzarayı izleme fırsatını kaçırmamak için insanların bizim önümüze çektiği naif surları yıkmamıza yardımcı oluyor. Bizler en çok kime güveniriz? Bizi tamamlayıcı ve her zaman desteği kalbimizde olan insanlara, değil mi? Güven konusunu biraz daha irdeleyelim. Yeni bir gezegen düşünelim. Biz insanlar, hiç tanımadığımız bu yerde ne hissederek ve kime bu bağları kurarak var olacağımızı seçerken “en” yanılsamaları yaşarız. Hatta biraz da ters köşe bir bağlantı kurmak gerekirse, bizler kalabalık içinde de bu “en” yanılsamalarını yaşıyoruz. Çok fazla alternatif değerlendirme veya insan farklılığı bazen elde bir “gerçek” sonuç oluşturmuyor.

Enlerimiz ve biz konusuna yukarıda biraz giriş yapmıştık. Yazımın gelişme bölümünde bunu biraz daha bizim üstümüzdeki iyi ve kötü etkileri üzerinden değerlendireceğiz. Gelelim “en” yanılsamaları dediğimiz can alıcı noktanın iyi etkilerine. Sevgi ve güven dediğimiz kavramların harmanlanmasından oluşan bir dünya düşünelim. Bu, bizi dünyanın en mutlu insanı yapabilir; bazen de küllerimizden yeniden doğabiliriz. Fakat bazen yaşadığımız yanılsamalar, “yeni yelkenler” bulmamıza ve denize daha emin yollarla açılmamıza olanak sağlar. Şimdi “İyi şeyler konuşuyorduk, neden birden yanıldık?” diyebiliriz. Bizim hayat döngümüz gereği her karanlığın içinden aydınlık doğarak hayatta var oluruz. Elbette bu yelkenlere yön vermek bizim elimizde. Su bazen bizi kendi istediği yere götürmek isteyebilir ama yelkenleri sıkı tutup, biz tüm o olumsuzlukları unutup yeni bir sayfaya kendimizi götürebiliriz. İşte bu yüzden yanılsama diye bir şey yoktur. Bu sadece benim yaptığım bir illüzyon. Sizler kendi açınızdan doğru olanı değerlendirerek güzel sonuçlar elde edebilirsiniz. Gelmek ya da gitmek bazen insanı yorar. Medcezir adı uğruna sevilir ama bir noktada var etmek istemek sancısına derman olmaz bazen.

Son olarak “güven ve enlerimiz” her zaman bizim için yol gösterici bir başlık ve kafamızda süzülüp gidecek olan birer düşünce silsilesi. Az ya da çok bir yazının parçası olabilmek ve onunla derinlerinde bir yerde yüzleştiğinde asıl “sen” ortaya çıkıyor. Bu yüzden asıl mesele “en” değil; aslında günün sonunda baş başa kalacağın “sensin.” İşte asıl illüzyon budur!

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar & Şair
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version