Hayatımızdaki Ayrık Otlar

20 Görüntüleme
6 Dak. Okuma

Bu yılki Mayıs, geçen yıllara göre çok bereketli geçiyordu. Aniden gelen gök gürültüleri ve sonrasındaki durmaksızın yağan yağmurlar, toprağı adeta suya doyurmuştu.

Semra Hanım, bahçesini Nisan ayının sonlarına doğru fidanlarla buluşturmuştu. Her yıl olduğu gibi bu yıl da toprağı önce sürdürmüş, dikime hazır hale getirmişti.

Yaz boyunca, ailecek yiyecekleri domates, biber, patlıcan, kabak, fasulye ve salatalık gibi sebzeleri elinden geldiğince kendi yetiştirmeye çalışıyordu.

İkindi sonrası, bahçenin gölge olduğu sıralardı. Semra Hanım bahçesine girmiş, girer girmez de yine söylenmeye başlamıştı.

“Ah şu otlar, sebzeleri gene bastırmış. Her gün yolmaktan usandım vallahi,” diyor, “Şimdi görürsünüz siz.” demeyi de ihmal etmiyordu.

Onu uzaktan gören biri, karşısında cidden biri var zannederdi. Kendi kendine mi konuşuyor, yoksa ayrık otlarıyla kavga mı ediyor, belli değildi. Kendi kendine söylenip duruyordu. Bu yüzden Leyla’nın yanı başına geldiğini fark etmedi bile.

Leyla, psikoloji bölümü son sınıf öğrencisiydi. Anneler Günü dolayısıyla annesine sürpriz yapmış, iki günlüğüne ziyarete gelmişti.

Annesinin bahçedeki söylenmesine dayanamayıp o da bahçeye inmeye karar verdi. Annesi bir yandan söyleniyor, bir yandan da bütün kuvvetiyle ayrık otlarını topraktan çekmek için olanca güç harcıyordu.

Annesinin yanına giden Leyla, bir müddet bir şey söylemeden onu izledi.

“Ne kadar çok zorlanıyorsun anne, otlar topraktan çok mu zor çıkıyor?”

“Evet kızım,” dedi annesi. “O kadar sertler ki, sanki ben onları topraktan çekmiyorum da onlar beni toprağa çekiyor gibiler.” demesiyle birbirlerine bakıp gülüştüler. Sonra Leyla, annesine yardım etmek için o da domateslerin arasına girdi.

“Anne,” dedi, “bunların çoğalmaması için ne yapmak gerekiyor?”

“Kızım, toprağa bazıları ilaç atıyorlar. Ama o ilaçlar yetiştirdiğimiz sebzelere de geçiyor. Ben, zararlı olduğu için kullanmıyorum.”

“Peki bunları hiç koparmasak ne olur?”

“Bunları koparmasak kızım, bu otlar bütün toprağın besinini emer, her yere dağılır ve bizim diktiğimiz fidanlar da verimsiz olur.”

“Gerçekten mi anne?” dedi Leyla. “Bu incecik otlar bu kadar bitkiye zarar verebilir mi?” dedi şaşkın gözlerle.

“Tüm toprağı ele geçirebilir mi?”

“Evet kızım, ayrık otlarını yolmazsak bizim fidanlarımız bunların arasında kaybolur giderler. Çünkü ayrık otlarının özelliği, toprağın derinliklerine köklerini hızlıca yaymalarıdır. Çok dayanıklıdırlar. Bu yüzden diktiğimiz sebzelerin tüm su ve besin maddelerini alır giderler.”

“Vay be,” dedi Leyla. “Sadece fidan dikmekle sebze yetiştirilmiyormuş demek ki. Sonrasında hem sulamak hem de etrafındaki otları koparmak gerekiyormuş.”

Ayşe Hanım konuşmaya devam etti. “Aslında bu otların insana faydaları da var. Vücudumuzu toksinlerden arındırma özelliği var, bağışık sistemini güçlendirme özelliği, sindirim sorunlarını giderme gibi pek çok faydaları var, biliyor musun Leyla?”

Leyla’nın “Çok şaşırdım anne,” demesiyle Semra Hanım, “Bu otlar kurutulup aktarlarda bile satılıyor. Şifa niyetine insanlar bunları kullanıyor kızım.” dedi ve sözlerine:

“Yani bu ayrık otlarına çok kötü diyemeyiz. Doğru ama şu an bunların bize yararı değil, zararı var.”

Leyla’nın tüm bu konuşulanlardan aklına hocasının derste anlattığı bir konu geldi.

“Anneciğim,” dedi. Hem ayrık otlarını yoluyor hem de annesiyle bu keyifli sohbetin tadını çıkarıyordu. Annesine:

“Hocamız bize, insanın yaşamında temel ihtiyaçları, temel duyguları, temel ilişkileri ve yapması gereken yaşamsal faaliyetler olması gerektiğini söyledi. Bu temeller ne kadar verimli olursa, insanın hayatının da o kadar kaliteli olacağından bahsetti. Ve bu temel ihtiyaçların dışındaki aslında pek çok şeyin gereksiz zaman kaybı ve insanı yoran şeyler olduğunu söyledi.”

Leyla konuştukça zaman su gibi akıp gitti. Bazen annesi söze giriyordu ama genelde Leyla, derslerde öğrendiklerini annesine aktarmaktan çok mutlu oluyordu.

Hava neredeyse kararmaya başladığında, ayrık otları bahçeden arındırılmış ve tüm sebzeler gün ışığına kavuşmuştu.

Bahçedeki biber, domates ve diğer sebze sıraları inci gibi görünmekteydi.

Leyla ile Semra Hanım’ın muhabbetleri epeyce sürdü. Daha neler neler konuştular bilemeyiz. Ama belki şunları bilebiliriz. 🙂

Hayatta bazı şeyler ayrık otları gibidir. Tek başına yararlı olsalar da çoğaldıkça zararlı hale gelebilirler.

Bu yüzden, hayatından bu ayrık otu tipi insanları çıkarmasını ve temizlemesini bilmelisin.

Ayrık otu ne kadar kendi başına yararlı olsa da bazen koskocaman bir bahçeye zarar verebilir. Aynen bunun gibi, insanın hayatındaki ayrık otları da insana pek çok zarar verebilir.

Peki insan hayatındaki ayrık otları nelerdir?

Kişi, kendi temel gereksinmeleri ve sevdiği şeyleri belirlemeli, bunun dışındaki kendisine hiçbir faydası olmayan fazla teferruatlardan kurtulabilmelidir.

Bu bazen bir eşya olur. Yıllardır evimizde duran ama hiç kullanmadığımız bir eşya. Biz fark etmesek de bu eşya, bize yük olmaktan başka bir şey yapmaz.

Aynı şekilde dolabımızı dolduran ve yıllardır giymediğimiz kıyafetler… Bunlar da, “bir gün giyerim” diyerek sakladığımız tüm eşyalar gibi yine bize ayrık otu gibi zarar verir durur.

Bu listeye insanın çevresindeki insan listesi de eklenmelidir. Sözleriyle, davranışlarıyla bize hiçbir katkısı olmayan hatta zararı dokunan ayrık otları gibi, hayatımızdan söküp atabilmeliyiz.

Yoksa bunların zararı, ömür boyunca devam edecektir.

Bu ayrık otları, görünüşte hiçbir zararları yokmuş gibi görünse de zamanla bizi sarıp sarmalayacak ve bizi tüketeceklerdir.

Zamanla enerjiniz azalacak ama bunun neden kaynaklandığını fark edemeyeceksiniz.

Bu listeye o kadar çok şey eklenebilir ki… Benim şimdilik bunlar aklıma geldi.

Yaz tatili başlangıcında bir bahar temizliği edasıyla hepimizin ayrık otlarından kurtulması dilekleriyle…

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Öğretmen / Yazar
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version