İnsan, hayatı boyunca keşkeler ile büyür. Bunun sebebi de yaptığı hatalardır. Hata yapmadan duramayan insan, belli bir müddet sonra bu hataların yaralarıyla yaşamaya başlar. İstemeyerek de olsa yapılan bu hatalara düşmemek için daha çok etrafımıza da kendimize de duvar örmeye başlarız aslında. Bilinmelidir ki insan hata yaparak büyür. O yüzden keşke demek, onlarla yaşamak, insan için sadece gerileme sarf eder. Başkaları ilerlerken sen gerilersin. Yine her zamanki yazılarımda bahsettiğim “Geçmişe aldanmak” gün yüzüne çıkar. Geçmiş, geçmişte kalmıştır. İnsan önüne bakmayı bilmelidir. Fakat çoğu insan -buna ben de dahilim- geçmişini atlatamaz, böylece keşkeleri de bir türlü yenemez. İlerlemek için keşke demeyi bırakmak birinci adım olmalıdır. Eğer keşke demeyip hatalarına başka şekilde bakarsan, daha çok mutlu olur ve ilerlersin. Kendimden yola çıkacak olursam, ben keşkeleri nasıl attım, onu size anlatayım.
Ben, sürekli geçmişime takılan, bundan dolayı da o olaylar karşısında yapamadıklarıma üzülen ve “Keşke söyleseydim.” veya “Keşke yapsaydım.” gibi sözlerle çok yılımı geçiren biriydim. Baktım olmuyor, yani ilerleyemiyorum, çünkü keşke dediğim hiçbir şeyi yapamıyorum. Sorunun aslında geçmişte olan, iz bırakan travmalar olduğunu anladım. Onlar eğer geçmezse keşkelere yeni bir tane daha eklenirdi. Çünkü yapamadığınız şeyler bir zaman sonra yine bizim travmamız olurdu. Oldu da. Ben erkeklerden nefret ederdim mesela. Çünkü ilkokulda benimle dalga geçmişlerdi. Her özelliğimle, boyumla, kilomla, gözlerimin hastalığıyla… Her şeyle dalgalarını geçmişlerdi. Fakat hayatın bize ne getireceği bilinmez olduğu için ben, dört yıl kız meslekten sonra altı tane erkekle staj yapan bir kız olmuştum. İlkte zorlansam da sonra “Keşke onlarla da konuşsaydım da cevaplarını verseydim.” demeye başlamıştım. Çünkü onlarla vakit geçire geçire aslında erkeklerin de bir canavar olmadığını anlamıştım. İşte bu olaydan sonra hiçbir şeye keşke demedim. Anlamıştım ki o keşkeler aslında senin dersin olmuştu. Anlamıştım ki zaman aslında sana hem öğretmen hem doktor olmuştu. Bunları anlayıp da şükür etmemek elde değildi.
Her yazımda, gerek Hayrendiş sitesinde yazdığım, gerekse başka bloglarda yazdığım yazılarımda ortak bir noktaydı bu aslında. Sadece her yazımda farklı yerden anlatmaya çalıştım size. Emin olun ki kimse kolay öğrenmez hayatın oyunlarını, kimse dört dörtlük yaşamaz bu hayatı. İmtihan dünyası azizim. Asıl olan, dünyaya burada hazırlanmalı. Hazırlanmalı ki yüzümüz olsun. Keşke dememek için yüzümüz olsun, güvenilmek için sebebimiz olsun, sevilmek için olayımız olsun; en önemlisi de insan olmak için tutunacak bir dalımız olsun. Kimse kazık çakmaz bu dünyaya. Gittiğimiz zaman bizi iyi anacak evlatlarımız olsun. Keşke demesin onlar da bir şeye, kalmasın kimse o kadar çaresiz. Yaşadığın her saniyede nefes bile emanetken bize, bu inat kime? Bu dünya fâni, kazık çakmayacak hiç kimse.