Hayat, hayallerimizi yakalayacağımız kadar uzun değildir… Tıpkı özne ile yüklem arasındaki birkaç kelimelik mesafe gibidir her şey… Dünya cümlesinde bir özne olabilmemizin yanında, yükleme olan yakınlığımız da hayatın kısalığını özetleyen en büyük kanıtımızdır. Ezan ile başlayan ve selaya kadar devam eden dünya cümlesi; dolaylı tümleçlerin zarf tümleçlerini takip ettiği ve başrolünü bizzat oynadığımız hayat filminin senaryosunu oluşturmaktadır. Hayat filmimizde, günden güne azalan dostlukların üstümüzde bıraktığı acılara karşı duruşumuz işlenir genellikle. Çoğu zaman sırtımızdaki okun acısını değil, oku atanın acıyasıyla hüzünlenişimiz anlatılır. Hayat filmimizin en acı gerçeği ise, tüm ölümcül sahnelerde figüransız olarak bizzat oyuncu olarak bulunuşumuz olur. Bazen kaybederiz; kaybederken kazanmak için neler yapmamız gerektiğini yaşayarak öğreniriz. Bazen de gülmek için ağlamak gerektiğini anlarız.
Hayat filmimizin geride kalan özetine bakmak için bazen sosyal medya arşivlerine göz atarız. Geriye doğru gittikçe hüzünlenir ve yanaklarımızın ıslandığını hissederiz.
Sosyal medya arşivlerini karıştırdığımız zaman, yıllar öncesinde sadece fotoğraf albümlerinde kalan anıları gördüğümüzde aldığımız o derin nefesin ilk üç saniyesinde gizlidir hayatın ta kendisi. “Nereden nereye” sualinin bizi alıp götürdüğü o mazi; hayatın kendisidir aslında. Bazen sosyal medya arşivlerinde gezindiğimiz zaman, yaşadığımız acı kayıplar karşımıza çıkar; çıkar da göz yaşlarımızın o hazin dolu eşliğinde yâd ederiz hüzün yıllarını. Kaçırdığımız fırsatlar, yanlış tahminler, yanlış adımlar ve yanlış insanlar… Aslında, bazen sosyal medya arşivlerinde hayatımızın en acı envanterini çıkarmak zorunda kalırız. Kazandıklarımız ve kaybettiklerimiz bize doğru ile yanlışın önemini hatırlatır. Ders çıkarmanın ne kadar önemli olduğunu orada anlarız. Ders çıkarmak önemli, ama en önemlisi doğru dersi çıkarabilmek…
Bazen mazi denizinin acı dolu sahilinde dolaşmak bir şeyleri çözümlemeye yetmeyecektir elbette; geleceğin ummanında boğulmamak adına atılacak adımları iyi tasarlamak, en önemli adımımız olacaktır. İşte yazımızın başında anlattığım o efsane tespit: “Hayat, hayallerimizi yakalayacağımız kadar uzun değildir.”
Kaybettiklerimizin acısını bazen yaşamak gerekir, çünkü kaybettiklerimiz bize kaybetmemeyi de öğretir… Aslında, bazen kendi cümlemiz ya da kendi filmimiz bizi anlatmaz; başkalarının cümlesi ve başkalarının filmi tam da ihtiyacımız olan şükür cümlesini kurmamızı sağlar. İşte burada mesele, bir şeyleri doğru anlamak ve doğru yorumlamak. Hayatın ne kadar kısa olduğunu, kurulan cümleye son noktayı koymadan önce anlamak demek; hayatı nasıl yaşamak gerektiğini çözmek demektir. İşte bu yüzden, yaşamak için doğru cümlede doğru özne olmak yeterlidir.