Kendime Gelmeliyim

36 Görüntüleme
6 Dak. Okuma

Daha ne kadar kör olabilirim yaşantılarıma? Eskiye özendiğim, geleceği hayal ettiğim, fakat istikrarlı ve olması gerektiği gibi zamanı değerlendirmediğim yaşamım, ne zamana kadar böyle çürüyüp gidecek?

Evet, şöyle geçmişe baktığımızda, ne çok da örnek aldığımız, gurur duyduğumuz, öyle olmayı istediğimiz gerek akrabalarımız, gerek hiç alakamızın olmadığı ama yıllarca adını duyduğumuz insanımız var. Bir büyüğümüz onlardan heybetlice bahsederken, hem o geçmiş insanlardan gurur duyar, hem biz onlar gibi olmayı isteriz.

Bunun aksine, geçmişten ibret alacağımız bazı insanlardan bahsedildiğinde, o insan gibi olmamayı ister ve kendimizi o insanın yerine sokmayı aklımızın ucuna bile getirmeyiz. Hatta kötü bir hadiseden bahsedildiğinde, “Ben olsaydım en kısa şekilde o kötü yoldan dönerdim.” düşüncesine kapılırız.

Bunun yanında, okuduğumuz gerek kutsal kitaplar tarafından yaratıcının bize bildirdikleri, gerekse de akıl sahiplerinin yazıp günümüze ulaştığı bazı kavim veya kabilelerin yaşantılarına baktığımızda, hem ders çıkarılacak hem örnek alınacak hadiselerle karşılaşıyoruz.

Bilindiği gibi, insan bazı duygular etkisinde yaşayan karmaşık bir yapıya sahiptir. Akıl, ilmi ölçüsünde ona ne kadar gerçeği haykırsa da, o kendi duygu veya hissiyatının etkisinde kalır. Duygu ve isteklerini baskılamayı ve kontrol altına almayı ne kadar zorlanırsa, akıl da o ölçüde az devreye girer. Aklın, insanın kendi varlığı üzerine etkisinin olabilmesi için, insanın kendisini gereğinden fazla meşgul eden duygu ve isteklerden uzak tutması gerekmektedir.

Bu istekler insandan insana değişir. Bunun için insanın yol alabilmesi için evvela kendisini tanıyan ilimler öğrenmelidir. Bunlar demek değildir ki sadece kötü duygu ve istekler olsun. Mesela, insan her şeyi aşkla yaparsa güzel olur; ama aşkı da fazla abartırsa, o da ziyan olur. Çünkü aşkın fazlası körlüktür. Kör bir insan da yürür ama neye, nasıl yürüdüğünü bilemez.

Bahsettiğimiz gibi, insan hep öncekilerden ya ders çıkarır ya da örnek alır; kahramanlardan ve zalimlerden. Ama çok azımız kahraman olmaya, insana faydalı olmaya ki evvela kendisine faydalı olmaya çalışır.

İnsan sadece okumakla yol alamaz. Sadece öğrenmekle öğrenmiş olamaz. Ya da sadece inanmakla inanmış olamaz. İnsan, okuduğu bir sözün veya kitabın, şiirin, makalenin altında yatan asıl manayı tefekkür etmeden okumuş olamaz. İnandığı şeylerin ayrıntılarını bilip uygulamadan inanmış olmaz. İnanarak yapmadığı, yapıp da inanmadığı işten yol alamaz.

Her şeyi ince ince işlemeli insan. Ömür denilen zaman, öyle kıymet biçilecek bir zaman değil. Hem zamanı düşünmek zamanı değil. Bir yandan öğrenip, bir yandan insanın içindeki duygu karmaşasını kontrol altına almaya çalışırken, bir yandan da kendisini tam olarak bulmaya, hakikatini anlamaya çalışmalıdır.

İlim öğrenmenin yaşı olmasa da, ilmi ve hayatı okumanın bir yaşı vardır. Elinizde bir kitap ile dolaşamazsınız. Ya da çok okumak, çok tefekkür etmekle de bir yere varamazsınız. İlim bir derya, insanın istekleri bitmek tükenmek istemeyen bir âlem olsa da, insanın hayatı nasıl okumayı ve isteklerini nasıl kontrol altına almayı öğrenmelidir.

Bu öğrenme kimi okul çağıdır, kimi bir aile kurduğu zamandır, kimi de artık her aşamada bir birey olduğu olgunluk çağıdır. İnsan okul çağında ilmin hakikatini, evlilik çağında ailenin kavramını, olgunluk çağında toplum bilincini tam manasıyla idrak edememişse, o insan ne okur, ne ondan aile olur, ne de toplumda bir yeri olur. İşin kötü tarafı, böyle insanlar çoğaldıkça da ne de insanlık olur.

Artık kendimize gelmenin zamanı geldi de geçiyor. Toplumda oluşan bu ciddiyetsizliğe bir son vermeliyiz. İnsanların sadece sahte duyguların etkisinde olduğu; maddiyat, basit huzursuzluklar, en ufak şeylerde can sıkıntılarını bahane edip, sokaklarda, caddelerde, kahve köşelerinde amaçsızca zaman öldürme adı altında toplandıkları, yeni bir güne geçmiş zamana göre daha cahil kalktıkları eylemlerden uzak durmalıdırlar.

Evet, daha cahil kalkıyoruz her sabaha. Çünkü insan büyüdükçe istekleri ve duyguları artar. Bu duygu ve isteklerini karşılamak için her gün ona fayda veren ilim öğrenmelidir ki yarın oluşacak olan duygu ve isteklere baş edebilsin.

İlim için okumak şart olsa da, her zaman illa okumak şart değil. Dedim ya, insan elinde bir kitapla gezemez. İnsan aklını olgunlaştırdığı zaman, yani insana fayda vermeyen şeylerden uzaklaştığı akla erdiği zaman, yeni günde gelecek her duygu, istek ve sıkıntılara karşı her zaman olgunlukla müdahale eder.

Kendimize gelmeliyiz. Bizi bizden eden her şeyi hayatımızdan çıkarıp kendimizi bulmalıyız. Artık yeni neslimiz bizle dalga geçer oldu. Çünkü büyükler olarak hak ve hakikati yaşamıyoruz. Ne kadar söylersek söyleyelim, eğitimi yüksek seviyelere çıkaralım, eğer biz inandığımız ve öğrendiğimiz gibi yaşayamazsak, geçmişimize hiçbir şey bırakamayız.

Geçmişimizden gelenler de, ne öğrendiklerine ehemmiyet duyarlar, ne inandıklarımıza inanıp saygı duyarlar.

Geçmişinde kayda değer bir şey bırakamayan insanlardan ne bahsedeni olur, ne de onların güzel bir hikâyesi olur.

Bazen güneş bir fırın gibi terbiye eder beni,
Bazen gökyüzündeki ayaz,
Bazen ilim çok gizli olsa da,
Bazen öyle aşikâr ki, sanki süt beyaz.
Her gece biraz ölmeliyim,
Doğmalıyım her sabah biraz.
Öğrenmeliyim hayatı, bulmalıyım kendimi,
Bir gün tam olmak için her gün biraz, biraz.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar & Şair
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version