Yüreğin fırtınasıdır yine, yürekteki gülizarı talan eden! Yüreğe mi kızmalı, fırtınaya teslim olup güllerden mi vazgeçmeli? Fırtınaya kızıp güllere küsmek de olmaz ki…
Zihniyeti kirli olanla temiz hayaller kurul(a)mazdı zaten. Bahçenin bunda ne suçu var! Ne yani, çayımıza sinek düştü diye çay içmekten mi vazgeçelim? Kimi, mide bulandırsa da içmeye devam eder o çayı; kimi de bardağı değiştirmek yerine çaydan vazgeçer tamamen. Tercihler sadece kurban. Esas mesele, konuya yüklenen anlamlar. Kaynar suyun içinde haşlanarak boğulan sinek, kimin umurunda ki! Hayat da böyle değil mi bir bakıma? Hani bir söz var ya: Eşek tekme attığında siz de ona tekme atmazsınız; o tekmeyi yiyecek mesafeden uzak durursunuz, diye… İşte meselenin özü bu. (Bu arada mevzu ne eşek ne de sinek!)
Fırtına mı diner, ömür mü biter bilinmez… Ama… “Ama”lara sıkışmış bir nefes, ciğere ağrı be usta!
Şöyle de bir hakikat var: Gözyaşı, acıların filtresi sanki. Her dökülen damlada bir acıyı uçuruma yuvarlıyorsunuz âdeta. Ağlamanın ağrı kesici özelliği görmesi, bilimsel olarak da kanıtlanmışken kalbin yükünü hafifletmek gözlere düşüyor sanki… Bu iyileşme şeklini zayıflık olarak algılayan zihin, ya ağlamanın çekilen acıya olan üstünlüğünü keşfedememiştir ya da ağlamasını tetikleyecek o acının mertebesine ulaşamamıştır. Yürek yangın mahalline dönünce terk edilmişse mahalleniz, o yangını bir tek dökülen gözyaşı söndürür zira…
Sabotaj edilen yüreğin dumanı siyah değildir belki ama külleriyle binbir gece masalı yazılır. Masal bu ya, fırtınanın altını üstüne getirdiği bahçe dile gelir ve der ki fırtınaya: “Ya gözünü toprakla âmâ etmeme izin verip bir daha asla gülleri görmemeye razı gelir, hayaliyle avunursun; ya da yüreğinin atışına aşkın hançerini saplarsın.”
Fırtına, hiç düşünmeden: “Gül bahçesi dediğin nedir, aşksız yaşanır mı hiç?” deyip bir anda verir kararını ve tercih eder aşkı, güllere. Soluverir bahçedeki güller o an. Havayı gül kokusu yerine hazan kokusu sarar bir anda. Mutluluğu aşkın kendisi sanan fırtına için artık her şey çok geçtir. Mutluluğunun gülizarda olduğunu görmenin nimetini anlayınca fark eder ama beyhude…
Velhâsılı kelâm; aşk sandığımız şey, aşkın kendisi değil, aşka giden yoldur. Yolun âşikârlığına revan olabilene aşk ola…