Mecburen Reklam

14 Görüntüleme
3 Dak. Okuma

Yapmayın bunu, gerçekten. Çok ciddiyim. Sosyal medya postlarınızın altına “mecburen reklam” yazdığınızda düştüğünüz durumun farkında mısınız?

Şunu kabul edelim: İçinde bulunduğumuz sistem, reklam, marka, tüketim döngüsünü önceleyen bir düzen. Bu sistemde arz edilen ürünlerin bir şekilde satılması gerekiyor. Bunun için de, yani talep oluşturmaya yönelik, reklam denilen bir aygıt kullanılıyor. Günümüz sosyal medyasında bu aygıt, “influencer” denilen aparatlarla güncellendi. Bir ürününüz varsa, satmak istersiniz. Bir markanız varsa, tanıtmak istersiniz.

Şimdi şunda anlaşalım. Binlerce, hatta milyonlarca takipçisi olan bir hesapsanız ve çeşitli ürünlerin, markaların, yaşam stillerinin ve konseptlerinin tanıtımını ücreti mukabilinde yapıyorsanız, şu gerçekle yüzleşmeniz gerekir: Siz reklam yapıyorsunuz. Reklam yapmak ayıp değil. Bu bir sektör. Kişisel marka, imaj oluşturma gibi reklamcılık da çağın gerçeği. Kabul edersin, etmezsin. Onaylarsın, onaylamazsın. Bu senin bileceğin iş.

Ama “ne şiş yansın ne kebap” diyerek takipçilerini “Vallahi ben bu ürünü kullanıyorum. Hislerim gerçek.” ya da “Bu otelin, restoranın, tatil köyünün müdavimiyim. Kesinlikle reklam yaptığımı düşünmeyin.” dediğiniz zaman kendinizle çelişirsiniz. Üstelik, reklamını yaptığınız her ne ise, onun da üreticisini, sahibini, yani işvereninizi zor duruma düşürürsünüz.

Reklamcılık sektörünün handikapları, yanlışları, etki alanını yanıltıcı şekilde kullanmışlığı başka tartışmaların konusu. Tüketim çılgınlığı ve sağlıksız alışveriş alışkanlıkları, “doom spending sendromu” yani aşırı harcama… Bunlar hep tartışılabilir.

Fakat reklam yapıp da yapmıyormuş gibi görünmeye çalışmak, hem takipçilerinizin aklını küçümsemek hem de karşınızdakini hafife almaktır.

Influencerlık, marka danışmanlığı, koçluk, mentörlük; kişisel reklamınızı yapmanız için gelişen kavramlar. İnsanların yaşam stillerini, tercihlerini dizayn etmek için zaman içinde oluştu. Kişisel gelişim, spiritüel akımlar, new age öğretiler, estetik ve güzellik algısı, moda kavramı… Bunlar hep bireylerin yaşamlarını değiştirip dönüştürme iddiası taşıyorlar. Ürünler, mekânlar, kitaplar, müzikler hep bu tasarımın tamamlayıcısı olarak öne sürülen birer aksesuar hâlini aldı…

Eskiden bir ürünü almazsanız eksiksiniz algısı yaratırdı reklamlar. Sonra farklılığın ve orijinalliğin simgesi oldular, sözüm ona. Herkes aynı ürünleri kullanarak, aynı estetik operasyonları yaptırarak, aynı gözde mekânlara gidip aynı tür müziği dinleyerek farklılaşacağına, aynılaştı sonunda.

Bunları tartışmak isterseniz, varım. Karşıt görüşleriniz varsa, seve seve dinlerim.

Fakat önce kendinize bir ayna tutmanız gerekiyor sevgili “ben kesinlikle influencer değilim” ve “reklam değil, gerçek”çiler. Önce yaptığınız işin ne olduğunu kavrayın. Sonra işinizi benimseyin ve onunla gurur duyun. Ve göğsünüzü gere gere “Evet kardeşim. Ben influencer’ım. Reklam yapıyorum. İşim bu.” deyin. Yaptığınız işe sahip çıkın. Sahici olun.

#mecburengerçek

Sevgiyle kalın.

Not: Konuyla ilgili gelmiş geçmiş en iyi film olarak da “The Joneses”i önerebilirim.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version