Mertebeler 5: Beklemeyi Öğrenmek; Zamanın Hakikatine Teslimiyet

51 Görüntüleme
3 Dak. Okuma

İçsel yolculuğumuzda bir önceki mertebede tepkileri ertelemekten, duygulara düşüncenin nefes alacağı bir alan açmasına fırsat vermekten söz etmiştik. Şimdi ise bu alanın doğal bir devamı olan başka bir hâle geçiyoruz: beklemeyi öğrenmek. Çünkü tepkiyi erteleyebilmek, aslında beklemenin ilk kapısından içeri girmektir; bekleyebilmek ise insanın kendi iç zamanını yönetmeyi öğrenmesidir.

Beklemek aslında dışarıya karşı yalnızca bir sabır yahut tahammül değil, önce insanın kendi içindeki aceleciliğe karşı duruşudur. İbnü’l Arabî’nin de vurguladığı gibi, insanı yoran dış dünyanın gecikmeleri değil, iç dünyanın hız takıntısıdır. Acele, nefsin sesidir; sükûnet ise ruhun. Bu mertebede insan, içindeki o koşma hâlini fark eder ve onunla baş başa kalır.

İbnü’l Arabî “Zamanın hakikati senden değildir” demiş. Yani zaman bizim istediğimiz hızda akmaz, biz onun akışına uyumlandığımız ölçüde olgunlaşırız. Beklemek bu yüzden pasif bir duruş değil, içsel bir kabulleniştir. İnsan, zamanı zorlayarak değil, zamanla birlikte nefes alarak büyür. Gecikmeler bir engel değil, ruhun hazırlanma süresidir.

Sabır, çoğu kişinin sandığı gibi durup sıkıntıya katlanmak değildir. Sabır, insanın içindeki oldurmaya çalışma arzusundan yavaşça çekilmesidir. Bir şeyin hemen olmasını istemek, ruhun henüz hazır olmadığıyla çelişebilir. Çelişki insanı buhrana götürebilir. Burada beklemenin çilesi karşımıza çıkar. Zira beklerken yoğun bir sıkıntlı sürece gireriz. Bedensel ve ruhsal bir yıpranma başlar. Sarsıntı bekleyen kişiden çok şeyler alıp götürür. Sonunda doğru bir kararın meyvesi gelir kişinin eline iç huzuru ve dinamikliği. Meyvelerden sonra tatlı bir haz alan kişi meşakkat zinciri silsilesinden bir sonrakiyle karşılaşır. Her silsile bir öncekinden şiddetlidir.

İnsanı olgunlaştıran beklemenin ateşi—yakmaz, pişirir kişiyi. Bekleyişin içinde yanan meşakkat ateşi insana, arzularını, korkularını, beklentilerini yani bize kendimizi gösterir. Bu aslında insanın kendine yolculuğudur. Evvelden zamanla hesaplaşan kişi şimdi artık kendi iç âlemiyle yüzleşir.

Beklemek; çilegahta kalmak, demlenmektir. Demlenmek, yoksunluğu kabullenmek, akışa güvenmek ve her olayın kendi hakikat saatine sahip olduğunu bilmek demektir. İnsan bu mertebede şunu öğrenir:

Sükut. Ruh sükunette değerli olur.

Sonuç olarak kolay bir şey olmayan sabrın, sebatın, beklemenin, zorluklara tahammül taşları insanın i dünyasında oturduğunda ruh artık mertebelerde yerini alır ve yükseliş devam eder. Artık sabır bir yük değil; insanın ruhunu genişleten bir makamdır.

Beklemeyi öğrenmek, aceleciliği terk etmek ve zamanın hakikatine teslim olmak dileğiyle.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version