Hayat denen bu garip, uzun yolda,
Düşe kalka, ağır aksak yürüyorum.
Derman kalmamış taşıyan dizde,
Daha adım atmadan düşüyorum.
Sorsan şimdi yarı açım, yarı tokum,
Belki bugün var, belki yarın yokum.
İşte bu ya, hakikatte zehr-i zıkkım,
Oturdum afiyetle yiyip içiyorum.
Bak, benim evim ayrı, yolum sapa,
Uğraşsam da işe yaramıyor çaba.
Bu aralar su katıyorum pişmiş aşa,
Oturup da aynı tastan içiyorum.
Şan, şöhret, para, pul diye servet,
Mal, mülk, zenginlik diye şehvet.
Bilmem nereye düştüm, hayret,
Doğru yoldan mı sapıyorum?
Ağırlaştı omuzda taşınmaz yüküm,
Kimseye çıkmaz gıkım, yok sözüm.
Bir dostla yürüdüğüm yolda izim,
“Gel beni bul” diye bırakıyorum.
Anlatılmaz bendeki bu nasıl hevesse,
Arkamdan “Dur” diye biri bana seslense,
Nereye, sanki acelem var nedense,
Yorulmadan, durmadan koşuyorum.
Aldanma sakın, bu dünya böyle paşam,
İstediğin gibi sürmüyor ki bu yaşam.
Geçim derdi de bütün derdim, tasam,
Anlık bir mucize, hile bekliyorum.
Mehmet’im, kararmış gündüzüm,
Ağma olmuş, görmüyor gözüm.
Yanlış yolda mı arıyorum çözüm?
Geldim kendime, ben ne yapıyorum…