Ölüm

22 Görüntüleme
5 Dak. Okuma

Ölüm, yaşamsal bütün aktivitelerin geri döndürülemez bir biçimde sona ermesidir. Fakat ölüm, kelime tanımının aksine, esasında son değil bir başlangıçtır. Daha başka bir ifadeyle, bu fani dünyadan başka bir yere doğuştur. İnsanoğlu büyük oranda korkar ölümden; hakikaten de soğuk bir yüzü vardır ölümün… Fakat ölüm, korkulacak bir durumun ötesinde, vakti gelince yüzleşeceğimiz bir hakikattir. Elbette ölmek şöyle dursun, sevdiğimizin birinin ölümüne şahit olmak da kalbe ağır gelir. Ölüm, başlı başına zor bir durumdur. Fakat inanan ve iman edenler için durum bambaşkadır. Son nefese gelmeden iyi bilinmesi gereken, hatta bilinmesiyle kalınmayıp hayata geçirilmesi gereken bir hadis-i şerif vardır ki şöyle der: “Ölüm gelip çatmadan evvel, şehvanî ve nefsanî hislerinizi terk etmek suretiyle bir nevi ölünüz.” (el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ, 2:29)” Bu hakikati yaşamak lazım bütünüyle; yani ölüm gelip çatmadan önce bütün şehvani ve nefsani arzularımızı öldürerek bir nevi ölmemiz gerek… Ölmemiz gerek ki hesap günü gelip çattığında zayi olmayalım. Elbette ölmeden önce ölmek bahsi öyle kolay bir iş değil. Ancak seçkinlere nasip olacak bir başarıdır. Ölmeden evvel ölmek, esasında ölümün sırrına ermek demektir. Zira ölüm, inananlar için dünyevi tüm meşakkatlerden kurtulup sonsuz bir huzuru kucaklamaktır.

Ölüm; sönmesi umutla tüten ocağın, kimsesiz kalması duvarların, çatlaması hatta kırılması gün be gün evin camlarının, sessizleşmesi belki biraz da etrafta sevinçle ötüşen kuşların! Her ölüm, girdiği evden birilerini daha öldürür. Öldürür ve dünya öldüğünü bile bilmeden nefes alanlarla doludur. Evet, kabullenmesi zor olsa da, her ölüm ölen kişinin sevdiklerini de yaşarken biraz öldürür. Ölmeden önce ölmekten kastedilen ölümden söz etmiyorum. Yaşamsal fonksiyonların devam ederken sevdiğinin birinin kaybıyla yıkılan bir dünyadan söz ediyorum. Ölümün bu denli soğuk ve uzak gelmesi, birinin hep varken bir anda yok oluvermesi… Kabul etmekte zorlandığımız, başlarda şaka gibi gelen o tarifsiz boşluk ve yokluk hissi; varlığın zıddı olan yokluk, birinin bir anda, ansızın yokluğu, yani ölüm, o acı ve büyük hakikat… Oysa her canlı bir gün ölümü tadacak. Gafletin tesiriyle unuttuğumuz ne çok hakikat var! Kendimize hatırlatmamız gereken ne çok gerçek var! Şimdi bunca ölenlerin arasında en güzel duyguları öldürmek de ölüme girer mi? Ah ölüm, ölmeden öldüren ölüm, ölümün ölümü! Şöyle bir sözü vardı rahmetli babaannemin: “Gelin girmedik ev olur da ölüm girmedik ev olmaz kızım.” derdi. Aklıma gelir sıklıkla; hak verirken gözlerim dolar. Bazen yutkunup boğazımıza takılan tüm sözcükleri gözlerimiz tamamlar, çünkü bilirsiniz… İşte öyle! Velhasıl kelam, ölüm bambaşka pencerelerden benzer kapıları aralıyor ve o aralıkta daha iyi anlıyorum ki ölüm yok sadece; ölüm ve ötesi de var. Bu bilinçle yaşamak lazım, ne kadar vaktimizin kaldığını bilmediğimiz şu fani misafirhanede. Ölüme iyi hazırlanmak lazım… Bu seyahat, daha öncekilere benzemeyecek besbelli!

Şimdi ölüm ve ölüme dair tüm bildiklerim acı hatıralara dönüşüyor. Tüm acziyetimle ölmeden önce ölenlerden, yani sırra erenlerden olmak istiyorum. Kalbim derin bir idrake esir olurken bir mısra geçiyor mana iklimlerimden: “Yunus öldü diye sela verirler. Ölen beden imiş, âşıklar ölmez.” diyen Yunus Emre’nin nidası yankı buluveriyor gönül hafızamda! Öyleyse ölmek bedenin işi, ruhsa sonsuz bir âleme kanatlanan bir yolcu… Bedenin acılarının bedelini ödeyen ruh, ölümle özgürlüğe kanatlanıyor. Hapsolduğu bedenden ebedi bir âleme göçüveriyor. Kabına sığmayan ruh, topraktan tufana karışıyor. Gayb âleminin semalarında sonsuz ufuklara yelken açıyor. Öyleyse ölüm, son değil, yeni ve ebedi hayatın muazzam bir başlangıcı! Ölmeden önce ölenler iyi bilir ki, bu dünya yalnızca bir aldatmacadan ibarettir. Göz açıp kapayıncaya kadar geçecek sayılı nefes ve makus kaderimizi yaşayıp son nefesimizi vereceğiz. Güzel yaşamalı, güzel ölmeli; ölüm bile ardında güzel hisler bırakmalı! Yoksa insan ne kadar çabuk unutulacağını bilse çok ağlar, az gülerdi. Hatırlanacağımız o kısıtlı vakitlerde, dünyada güzel izler bırakarak akıllarda hüzünlü bir tebessümle kalmalı; kalbi olarak korku ve umut arasında… Güzel amellerle göçmeli ebedi âleme. Ölümün kimsesiz kıyısında, ölmeden önce ölerek ve seçkinlerin izini sürerek… Sonsuz yolculuğa giderken yanımızda iyi ve güzel amellerimizden başka yoldaş olmayacağını bilerek öyle yaşamalı sayılı günleri! Yaşamalı ki her son bir başlangıç olsun.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version