Orta Çağ – Yeni Çağ – Rulo Çağ

30 Görüntüleme
4 Dak. Okuma

Orta sondaydım, doktor “Gözlük kullanmalısın.” dediğinde, uykumda gözlük takmak istemiyorum diyecek kadar reddetmiştim bu durumu. Sonra sınıfın en havalı kızlarından biri, karne haftasında güneş gözlüğüyle gelince okula… O gözlüğe – markalı bir gözlüktü – eğitim hayatım boyunca sahip olamayacağımı bile bile o kadar özenmiştim ki. Birini kâbus görecek denli reddetmem, diğerini bir teneffüs takayım mı diye yalvarırcasına ricada bulunmam… Neydi farkı? İkisi de gözlüktü sonuçta, göze takılan bir araç. Sanırım aynı çekicilik at gözlüğünde de var, bu denli revaçta olduğuna göre.

Batılda bu cazibeyi fark etmiş olacak ki aşırı kıymet verdiler bu buluşa. Önce kendi üzerlerinde denediklerini bile söyleyebilirim.

İberya Yarımadası’nda (Endülüs Emevîlerinin yurdu) Katolik Kral Ferdinand, İspanyol engizisyon rahiplerinin desteğiyle Avrupa’nın en büyüğü olan Kurtuba İslam Kütüphanesi’nde 600 bini aşkın eseri yağmalayıp, yakıp, parça pinçik ettikten; Bosna Hersek Millî Kütüphanesi’nin 2 milyon kitapla Sırp askeri tarafından bombalanıp 25-27 Ağustos 1992 tarihlerinde şehrin semalarının kapkara olmasına neden olduktan; ABD’nin Bağdat’taki Bilgeliğin Sarayı (Daru’l Hikme) Millî Kütüphanesi’nde yaptığı yağmayla yüzyıllardır Kebikeçlerden korunmayı başaran binlerce Türkçe, Arapça, Keldani, Sümer el yazması kitap talan edilip; yüz yetmiş bin eser yağmalandıktan sonra – bu arada tüm bu vahşet ve zulüm, önceki nesiller ile daha doğmamış nesle yaptıkları, o an ellerinin altında hâlihazırda bulunan Müslümanlara yaptıklarını varın siz düşünün – ve daha nice nice barbarlık, hunharlığın üstüne at gözlüğü deneyimi sonrası muazzam garip gelişmeler baş göstermeye başladı. Düşmanlığın gereksiz olduğunu fark ettiler zahar, “Biz dostuz.” demeye başladılar (!), biz dostuz. Bu cümle bir ferahlatıyor bizi, bir rahatlatıyor; tam pelte kıvamında, evlere şenlik. Üstat Necip Fazıl Kısakürek’i anmamak mümkün değil:

“Düşmanım sen benim ifadem ve hızımsın.
Gündüz, geceye muhtaç; bana da sen lazımsın.”

At gözlüğünün yatıştırıcı, şaşırtıcı etkisini dünya âlemle paylaşmak istediler, yanında tam gözlüğün kadrajına uyumlu ekran hediyesi ve rulolanmış kavramlarla. Marshall yardımlarından bol bol vermeye (!) alışıklardı zaten.

İlk rulo çalışması büyük ihtimalle çağlar üzerinden yapıldı. İç kısmına Müslümanların altın çağını sıkıştırtırdılar; altının göz alıcı parlaklığı sezgimize, şuurumuza, ruhumuza vurmasın diye çokça çabanın harcandığı rulo çalışmasının dış tarafında – KARANLIK ORTA ÇAĞ – yazıyordu.

En önemlilerindendi; iç kısmına hırsızlıklarını, zulümlerini, vahşetlerini, yağmalarını sıkıştırırlarken, mazlum gözyaşlarının dışarı sızmaması için çokça gayret gösterdiler. Bu rulo çalışmasının dış tarafındaysa kocaman harflerde – DEMOKRASİ – yazıyordu ve biz de okur yazardık Elhamdülillah.

Bu işte gittikçe mahir olduklarından galiba aynı kavramlar için farklı rulolar yapmaya başladılar. ÖZGÜRLÜK ruloları gibi…

Bazısının içinde sıkıştırılan tarihti, bağımlılıklardı; bazısının içinde aileydi, evdi kolonlarıyla, çatısıyla, anne babasıyla; bazı ruloların içinde sıkıştırılan değerlerimizdi, anneannelerimiz, dedelerimiz, atalarımızdı. Kanları dışarı sızmasın diye harcadıkları emeği görmemek mümkün değil. Bazısının içinde de bir ülke… En şaşırtanı da buydu ya: Bir ruloya koskocaman bir ülke nasıl sığdırılırdı ki zaten? Algı operasyonlarının sihirden ne farkı vardı?

Eğlence ruloları da oldukça meşhur; istedikleri şekli alabilmemiz için kalıplar, torna tezgâhları… Ve uyuşturmak için beyin… Beynin suyu dışarı sızmasın diye çok da uğraşmadılar bu sefer, gerek duymadılar nedense. Rulonun dış kısmında kocaman, renkli, yanıp sönen harflerle – KEYİF – yazıyordu ve biz daha okurken zevk duymaya başlıyorduk.

Dış kısmında İNSAN HAKLARI yazan ruloların içinde ezilen ise bizzat insandı; kendi gibi olmayan insanlar…

SAĞLIK yazan ruloların iç kısmında kalan hastalıklar ezilirken, ortaya çıkan virüsleri ağızlarından akan sularla birleştirip literatüre yeni, farklı bir hastalık olarak geçiriyorlar-dı.

Ezcümle, ekranlardaki kareler gözümüzün önünde hipnoz sarkacı gibi gelir giderken, kavram rulolarıyla etrafımız sarılırken… Suçlu kimse çıksın dışarı…

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version