Sesinde Kalan Sessizlik

24 Görüntüleme
5 Dak. Okuma

Nihan, akşamın gri ışığında küçük dairesinin perdelerini yarıya kadar kapatıp koltuğa çöktü. Ev sessizdi; hem çok sessiz hem de boğucu bir şekilde gürültülü… Çünkü kendi iç sesi, duvarların yankısından daha gür çıkıyordu. Bir yandan sakinleşmeye çalışıyor, bir yandan da düşüncelerini susturamıyordu.

“Bugün iyi olacaksın, hadi… Söz vermiştin kendine.”

İçinden gelen ilk ses umut doluydu; kırılgan ama kararlı. Tam o sırada başka bir ses ortaya çıktı, daha keskin, daha karanlık:

“Neyi iyi yapabildin ki? Yine aynı döngü değil mi?”

Nihan derin bir nefes aldı. Onca zamandır tek başına yaşamak ona hem özgürlük hem de farkında olmadığı yükler taşıtmıştı. Evde kimse yoktu ama zihninde her zaman kalabalıklar dolaşıyordu.

Mutfağa gidip kendine bir çay koydu. Bu küçük ritüelin içinde huzur bulacağına inanmak istiyordu. Buharın yükselişini izlerken, kendi içindeki karmaşayı dağılmaya zorladı.

“Her şey kötü gitmiyor. Bugün işte bir an olsun güldün, unuttun, değil mi?”

Umut veren ses yeniden konuştu. Ama diğeri hemen atladı:

“O an sadece kısa bir dikkat dağılmasıydı. Gülmek neyi değiştiriyor?”

Çay bardağını hafifçe kavradı. Titrediğini fark etti. Kendi kendine fısıldadı:

“Ben neden kendime bu kadar acımasızım?”

Cevap yine içeriden geldi:

“Çünkü kimsen yok. Kendinden başka kim seni dürter?”

Nihan bir an dondu. O cümlenin ağırlığı omuzlarına çöktü. Ama sonra, belki de farkında olmadan, içinde yıllardır bastırdığı daha derin bir ses yükseldi. Yumuşak, temkinli ama kararlılık taşıyan bir ses:

“Ama aynı zamanda kendimi iyileştirecek olan da yine benim.”

Bu farkındalık, odanın havasını bir nebze değiştirdi. Sanki yıllardır aralık kalmış bir pencere ilk kez tamamen açılmıştı. O an düşündü: Belki yalnızlık onu tüketen değil, dönüştüren bir şeydi.

Koltuğa geri döndü, çayını yudumladı. İçindeki sesler yine vardı, gitmemişlerdi; fakat biri diğerlerinden daha güçlü çıkmaya başlamıştı.

“Bugün iyi olman gerekmiyor. Sadece denemen yeter.”

Nihan gülümsedi. Bu küçük cümle, içindeki fırtınayı durdurmamıştı ama yönünü değiştirmişti. Çünkü artık kendini savaşarak değil, dinleyerek iyileştirmeye karar vermişti. Ve yıllardır ilk kez, yalnızlığının sadece bir boşluk değil, içinde saklı bir ışığın yankısı olduğunu hissetti.

O gece Nihan uyuyamadı. Perdeler kapalıydı ama odanın karanlığı, zihnindeki karanlıktan çok daha hafif kalıyordu. Yatağına uzandı, tavana baktı. Tavanın dümdüz beyazlığı bile ona huzur veremiyordu; çünkü düşünceleri o beyazlığın üzerinde sürekli şekil değiştiriyordu.

Bir an çocukluğundaki odası geldi aklına. Orada da geceleri uyuyamazdı. Herkes uykuya dalmışken o, sessizliğin içindeki en küçük çıtırtıyı bile büyütür, korkuya dönüştürürdü. Şimdi ise tersi olmuştu. Artık korkusu seslerden değil; sessizliğin kendisindendi.

“Neden hâlâ böyleyim?” diye mırıldandı.

Bu soruya içinden hemen bir cevap geldi:

“Çünkü hiçbir şeyi gerçekten geride bırakmadın.”

Bu cümle, bir an için nefesini kesti.

Geride bırakmak…

Belki de asıl sorun buydu. Yaşadığı şeyleri unutmaya çalışmış, üzerini örten bir kar kümesi gibi bastırmış ama hiçbirini çözmemişti.

Gözlerini kapattı. İç sesleri artık daha belirgindi. Umut veren ses:

“Olabilir… zamanla olur. Kendine kızma.”

Karanlık, yargılayıcı olan:

“Zaman? Yıllar geçti! Ne değişti?”

Derinlerde bir yerde gizlenen üçüncü bir ses:

“Dinle. Kaçmaktan yorulmadın mı?”

Nihan’ın gözleri aniden açıldı. Bu üçüncü sesi uzun zamandır duymamıştı. Ya da belki o ses hep vardı da, diğerlerinin gürültüsünden duyulmamıştı.

Yatağından kalktı, pencereden dışarı baktı. Sokak lambasının altına bir kedi çöreklenmişti. Sessizce, kendi hâlindeydi.

O an Nihan düşündü. İnsanı tüketen yalnızlık değil… Kendi yalnızlığına kızmak. Kendini cezalandırarak geçen yıllar… Bitmeyen suçluluk döngüleri… Kendi hatıralarının içinde saklanmış küçük korkular… Hepsi bir anda boğazında bir düğüm gibi yükseldi. Bastırılmış ağlama isteği, sessiz çığlıklarla dolu yılların tortusu…

Fısıltıyla konuştu:

“Kaçmayı bırakmalıyım… ama nasıl?”

Cevap yine içeriden geldi; bu kez daha net:

“Korkunu kabul ederek. Onu yok etmeye çalışmayı bırak. O da senin parçan.”

Bu cümle, zihninde bir kapı araladı. Karanlık bir odaya açılan bir kapıydı bu ama Nihan daha önce o odanın kapısını hiç açmamıştı. Hep uzak durmuş, sırtını dönmüştü. Şimdi ise ilk kez adım atmak istiyordu.

Kalbi hızlandı. Bu istek bir rahatlama değil, bir ürperti getiriyordu. Çünkü yıllardır ilk kez kendine bu kadar dürüst davranıyordu. Kendi kendine itiraf etti:

“Ben sadece güçlü görünmeye çalıştım. Halbuki en zayıf hâlimi hiç tanımadım.”

O gece sabaha kadar uyumadı. Zihnindeki konuşmalar daha sessizleşmedi ama sanki ilk kez birbirleriyle kavga etmiyor, konuşuyorlardı. Nihan bunu hissetti. İç parçaları ilk kez birbirini anlamaya çalışıyordu.

Gün doğarken, pencereden içeri sızan ışık odanın köşelerine değdi. Nihan bu ışığı yıllardır ilk kez fark ediyormuş gibi hissetti. Kendi kendine fısıldadı:

“Belki huzur… savaşın bitmesi değil. Belki huzur… o savaşın içinde kendine sarılabilmek.”

Derin bir nefes aldı. O anda anladı ki:

İyileşmek bir varış değil, bir dönüşümdü. Ve o dönüşüm sessizlikte değil, kendi içindeki kaosu dinlediğinde başlıyordu.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version