“Herkes Haklı, Peki Kim Haksız?”
Günümüzde sosyal medyanın en belirgin sahnelerinden biri “haklılık” yarışıdır. Herkesin anlatacak bir mağduriyeti, herkesin gösterecek bir haksızlığa uğrama hikâyesi vardır. Bir bakıma bu durum bireyin toplumsal görünürlüğünü güçlendirme ve kendisine destek toplama biçimlerinden biri hâline gelmiştir. Ancak bu sürekli mağduriyet hâlinin sorgulanması gerekir: Neden bu kadar çok insan tekrar tekrar haksızlığa uğradığını dile getiriyor?
Mağduriyetin Sosyal Sermayesi
Sosyolojide mağduriyet sadece bir deneyim değil, aynı zamanda bir kimliktir. Sosyal medyada mağduriyetini dile getiren birey aslında kendisini topluluk karşısında meşrulaştırmaya çalışır. “Ben haksızlığa uğradım” diyerek hem başkalarının empatisini hem de görünürlüğünü artırır. Bu da bireye takipçilerinden gelen destek mesajları, beğeniler ve paylaşımlar üzerinden bir tür sosyal sermaye sağlar.
Fakat sürekli mağduriyet anlatılarının dolaşımda olması beraberinde bir başka soruyu gündeme getirir: Acaba herkes gerçekten bu kadar çok kez haksızlığa uğruyor mu, yoksa kendi sorumluluk alanına bakmaktan kaçıyor mu?
Öz Sorgulama Eksikliği
Toplumda yaygın olan eğilim, suçu hep dışarıda aramaktır. Başarısızlığın, hayal kırıklığının veya yaşanan olumsuzlukların sebebi hep başkalarıdır: haksız patron, anlayışsız partner, adaletsiz sistem… Elbette gerçek haksızlıkların varlığı inkâr edilemez. Ancak sürekli tekrar eden sorunlarda insanın kendisine sorması gereken şu sorular vardır:
- Benim tutumumda ya da davranışlarımda yanlış bir şey olabilir mi?
- Hep aynı tip sorunlarla karşılaşıyorsam bunda benim de bir payım var mı?
- Sürekli başkalarını suçlamak yerine kendi payıma düşeni sorguluyor muyum?
Bu soruların cevabını vermeden sadece dışarıyı suçlamak insanı bir döngünün içine hapseder.
Dijital Kimlik ile Gerçeklik Arasındaki Uçurum
Klavyenin başında herkes iyi, adil, haklı ve mağdur olabilir. Ancak gerçek hayatta işler bu kadar basit değildir. Sosyal medyadaki imaj çoğu zaman kendimizi görmek istediğimiz hâlin bir yansımasıdır, gerçekte olduğumuz hâlin değil. Oysa insanın gelişimi başkalarının gözünde “haklı” görünmekle değil, kendine dürüst bir şekilde ayna tutabilmekle mümkündür.
Sonuç: Mağduriyetin Arkasına Saklanmak mı, Kendini Geliştirmek mi?
Kimse günah keçisi değil. Kimse mükemmel değil. Gerçek olgunluk her haksızlık karşısında “Benim hiç hatam yok” demek yerine şu soruyu sorabilmekte gizlidir: “Ben nerede yanlış yapıyorum ki, bu durum tekrar tekrar benim başıma geliyor?”
Sosyal medyada paylaşılan mağduriyet hikâyeleri bireysel gelişim için bir araç olabilir; eğer ki kişi sadece dışarıyı değil, aynı zamanda kendi iç dünyasını da sorgulama cesaretini gösterebilirse.