Suçlu Hangimiz?

21 Görüntüleme
5 Dak. Okuma

Gücün Yeter mi, Bölmeyi Geceyi?

Değerli okuyucu, niyetim hiç kimseyi değil, kendimi yargılamaktır. Sözlerime başlamadan önce, bu denemeyi yazmama ilham olan soruyu sizinle paylaşmak isterim ve bu soruyu kendinize sormanızı rica ve tavsiye ederim:

Allah, kullarına birbirinizi yargılayın mı demiştir, yoksa birbirinizi anlayın mı?

Bu soruyu önce Rabbimizin bizlere buyrukları arasında, sonra Peygamber Efendimizin (s.a.v.) hadis-i şerifleri ile cevaplamaya çalışacağız. Ama öncesinde, günümüz insanlarının bu konudaki tutumlarına bir göz atalım.

Sizce 50 yaşındaki bir insan rock müzik dinleyebilir mi? Veya yine aynı kişi, sırf canı istedi diye lunaparka gidemez mi? Hangi lunaparkın kapısında “sadece çocuklar girebilir” yazar? Peki, bir erkek mor renkli bir gömlek giymeyi tercih ediyorsa, tercihlerinde birtakım değişmeler mi olur, yoksa tercihlerine saygı duyulmasını mı bekler?

Uzaktan baktığınızda elbisesinin yırtık olduğunu gördüğünüz bir kişi yanınızdan geçerken, düşündüğünüz gibi bir dilenci değil de henüz yirmili yaşlarında bir genç olabilir. Peki, karşıdan gelen sizin hakkınızda ne düşünmüş olabilir? Eğer kısa boylu iseniz, içinizden sizin için cüce; uzun boylu iseniz sırık; biraz kilolu iseniz duba veya tam tersi bir durum için ise kibrit bacaklı demiş olabilir. Peki ya bir yeteneğiniz olsaydı ve duyabilseydiniz bunu? Elbette ki kendinizi kötü hissedersiniz ama hiçbir zaman; cüce, sırık, duba veya kibrit bacaklı olmazsınız.

Düşünün ki karşınızdan bir sarhoş geliyor —ki bence onlar o hâlleriyle sizden, bizden ve hemen herkesten daha edebî sözler üretebilirler— ve siz de onu kınıyorsunuz. Allah düşürmesin diye dua ediyorsunuz. Peki, gerçekte hanginiz yerde? Sizin dediğiniz gibi o yerde diyelim; o Allah’ın izni ile kalkabilir, hakeza siz de Allah’ın emri ile düşebilirsiniz. Düşmüş olmanız bir sakınca barındırmaz, bilakis kalkmayı hak etmektir düşmek. Ama ya Allah yardım etmezse kalkmanıza? O hâlde o sarhoş Allah’ın sevgili kulu, siz de düşmüş kulu mu olmuş olursunuz? Hayır. Bu umutsuzluktur. Hâlbuki düşmekte umutsuzluk yoktur; çünkü delaleti kalkmaktır. Ölmekte umutsuzluk yoktur; çünkü delaleti yaşamaktır.

İşte biz, Allah’ın kulları olarak yine Allah’ın öteki kullarını ötekileştirmekte gün be gün mahir birer savaşçı oluyoruz. Düştüğümüz bu hatadan dönmemek konusunda da o kadar ısrarcıyız ki birtakım tehlike-i iman takılı ifadeler üretmiş bulunmaktayız:

Allah’a yakın bana uzak olsun, Allah seni güzelliği tepki olarak yaratmış…

Oysa Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şu şekillerde buyurmamış mıdır: “Ben size şah damarınızdan daha yakınım.” “Biz insanı şüphesiz en güzel şekilde yarattık.”

O hâlde biz kimiz de bizi yaratanın örtmekle vadettiğini saçmakta yarışıyoruz? Ya heybemizde biriktirdiğimiz tozları unutuyoruz ya da aynamızın arkasındaki sırı kazıyoruz. Bir barın önünden geçerken, canlı müzik yapan bir kıza “bunca sarhoşun gönlünü hoş edesin diye mi yarattı seni Allah” diye geçiriyorsunuz içinizden. Peki, nereden biliyoruz barın sokağındaki diğer alkolsüz mekânlara da iş başvurusunda bulunmadığını? O mekânlardan birisine kabul edilip, patronu veya çalışan herhangi birisi tarafından tacize uğramadığını?

Diyoruz ki bu saatte ne işi var dışarıda? Oysa güneş sadece coğrafya bilimine göre geceleri batmakta. Batmakta ki gece olmakta. Peki ya o kişi için gün yeni ağarmaktaysa? Herhangi bir fabrikanın gece vardiyası bekçisi ise mesela? Ve evden, eşi vefat ettiği günden beri tek başına bakmaya çalıştığı, biri dört diğeri dört yaşında bile olmayan iki evladını öperek çıktıysa?
Oysa Allah, kalplerdekini en iyi bilen değil midir?

Aslında söylenecek, daha doğrusu söylemek ve kendi yüzüme vurmak istediğim o kadar çok şey var ki… Sözü fazla uzatmamak adına, Kelâmullah’a kulak veriyorum sizin de gıyabınızda:

“Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır…” (Hucurât Suresi, 12. Ayet)

“Eğer kaba ve katı yürekli olsaydın, etrafından dağılıp giderlerdi…” (Âl-i İmrân Suresi, 159. Ayet)

“İnsanlara güzel söz söyleyin.” (Bakara Suresi, 83. Ayet)

“… onların hesabından sana bir sorumluluk yoktur, senin hesabından da onlara bir sorumluluk yoktur…” (En’âm Suresi, 52. Ayet)

******

“Kim bir mümini bir ayıptan dolayı ayıplarsa, aynı ayıp kendisinde meydana gelmeden ölmez.” (Tirmizî, Sıfatü’l-Kıyâme, 53)

“Bir kimsenin kalbini parçalayarak içindeki bilmedikçe, onun hakkında hüküm vermeyin.” (Müslim, Birr ve Sıla, 32)

“Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz; kalplerinize ve amellerinize bakar.” (Müslim, Birr ve Sıla, 33; İbn Mâce, Zühd, 9; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 2/285)

******

Son Söz:

“Yırtıcı bir hayvan avını önce öldürür, sonra parçalar; peki ya insan?”

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version