Sultanların Bile Ona Hizmet Ettiği Cariye “Telli Sultan”

25 Görüntüleme
4 Dak. Okuma

Osmanlı sarayında asırlar boyunca padişahların düğün yapmaması bir gelenekti. Padişahlar, istedikleri cariyelerle birliktelik kurar, çocuk sahibi olanları ondalık cariye olarak alır, çocuk vermeyenler ya başka paşalarla evlendirilir ya da gözden düşerdi. Haremde denge bu şekilde sağlanır, kadınlar arasında bir hiyerarşi korunurdu. Ta ki dengesizlikleri yüzünden daha çok deli İbrahim olarak bilinen 1. İbrahim tahta çıkıp bu döngüyü altüst edene kadar…

Deli İbrahim, yıllarca kafes hayatında büyümüş, ağabeyi IV. Murad’ın sert gölgesinde yaşamış, ruhu kırılmış ve dengesiz bir padişahtı. Saltanatı başladığında saray halkı onun aklını kaybetmiş olduğunu biliyordu. Ancak İbrahim, kendi kurallarını koymakta kararlıydı. Gözdesi Hümaşah Sultan’a nikâh kıydı, ihtişamlı bir düğün düzenledi ve böylece Osmanlı tarihinin en alışılmadık olaylarından birini yarattı. Nikâh, Hümaşah’ı yalnızca bir haseki değil, resmî bir eş yaptı. Ama asıl fırtına bundan sonra kopacaktı.

Sarayda yeni bir isim fısıldanmaya başlandı: Telli Sultan, gerçek adı Ayşe. Kafkasya’dan getirildiği rivayet edilen bu cariye, altın ve gümüş tellerle süslü giysileri ve zekâsıyla kısa sürede İbrahim’in gözdesi haline geldi. İbrahim, Hümaşah’a nikâh kıymış olmasına rağmen, kalbini tamamen Telli’ye kaptırdı. Ona öyle bir gücün kapılarını açtı ki, Mısır’ın vergilerini bile Telli Sultan’a tahsis etti.

Ama Telli’nin ihtişamı, sadece cariyeler arasında değil, gerçek sultanlar arasında da kıskançlık ve huzursuzluk yarattı. Çünkü hanedan soyundan gelen gerçek sultanlar , Deli İbrahim’in emri ile Telli Sultan’a cariyelik yapmak zorunda kalıyorlardı. Osmanlı’nın yüksek hanedan kadınları, Telli’ye hizmet etmek istemediler; kendi statülerinin zedelendiğini düşündüler. Hatta rivayet edilir ki, padişahın kız kardeşleri ve sultanlar, onun önünde ellerini yıkamak, hizmet etmek gibi emirleri kabul etmeyince sarayda adeta ayaklandılar. Saray taşları, fısıltılarla çınladı: “Bir cariye, sultanlarımızın önünde üstünlük kuruyor, padişah onu kayırıyor!”

İbrahim’in deliliği ve saplantısı durumu daha da karmaşık hale getirdi. Padişah, gücünü ve öfkesini göstermek için sultanları ve ayaklanan hanedan üyelerini Edirne’ye sürmeye karar verdi. Kaya Sultan, IV. Murad’ın kız kardeşi ve sarayda saygın bir isim olmasına rağmen, Telli’nin ihtişamı karşısında boyun eğmek zorunda kaldı; ellerini yıkaması için ibrikle su döktü. Saray artık yalnızca cariyelerin değil, gerçek sultanların da itaat ettiği bir yer haline gelmişti.

Kösem Sultan, uzun yıllar Osmanlı’nın perde arkasındaki hâkimi olarak bu duruma karşı çıktı. Ama Telli Sultan’ın zekâsı ve İbrahim’in saplantısı, Kösem’i bile gölgede bıraktı. Haremde casuslar, fısıltılar, iftiralar ve küçük entrikalarla saray içindeki güç dengesi sürekli değişiyordu. Cariyeler birbirini baltalıyor, sultanlar gizli planlar kuruyor, kimsenin kimden yana olduğu belli değildi.

Ama İbrahim’in dengesizliği ve hırsı her şeyi tepe taklak etti. 1648’de, hazinenin israfı ve yeniçerilerin hoşnutsuzluğu birleşince devlet krize sürüklendi. Padişah, tahtan indirildi ve kafese kapatıldı; kısa süre sonra cellatlar tarafından boğduruldu.

İbrahim’in ölümüyle Telli Sultan’ın kudreti de çöktü. Mısır’ın vergileri elinden alındı, saraydan uzaklaştırıldı ve rivayetlere göre zehirlenerek öldü. Bir zamanlar Kösem Sultan’ı gölgede bırakmış, Kaya Sultan’ı önünde eğdirmiş, saray kadınları ve devlet erkânını etkisi altına almış olan Telli Sultan, sessiz bir gölgeye dönüştü. Gerçek adı Ayşe’ydi, ama tarih onu yalnızca Telli Sultan olarak hatırladı. Altın tellerin şıngırtısı, entrika, ihtiras ve gizem onun adıyla özdeşleşti.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version