Takvim Yaprakları

21 Görüntüleme
3 Dak. Okuma

Küçükken “ne olacaksın?” diye sorduklarında, “büyüyünce” diye başlayan cümleler kurardım; ben, o günlere daha çok var dercesine. Bir yaramazlık söz konusu olsa kendime hak görürdüm; yapmaya en çok benim hakkım varmışçasına. Üzerinden kaç yıl geçti bilmiyorum. Bugün birçok yaramazlığa hakkım yokmuş gibi hissetmeye başladım. Büyüdüm mü ben? Kaç yaşında büyür ki insan? İnsanların yüzü gözüme daha çocuksu gelmeye başladığında anlamalıydım. Aynaya baktığımda gördüğüm de biraz farklıydı, zihnime baktığımda düşüncelerim de. Eskinin boş vermişliklerine kılı kırk yarmalar eklendiğinde anlamalıydım. Gökyüzüne daha çok bakmaya başladığımda, zamanın hızında yorulduğumda anlamalıydım. Öncelerde bir günü dolu dolu yaşayıp bitiremezken evde olma isteğimin artışını bile sorgulamadığımda anlamalıydım. Eskiden kalbimi heyecanla kaplayan her şeyin artık olabilirliğinden şüphe bile duymadığımda anlamalıydım. Başkalarında duyup, “Ne çok yaşamış, artık ne kaldı ki?” dediğim yaşın mumlarını üflediğimde bile anlamamışım. Ne çok anlamamışım, ne çok.

Hayatın sakinliğinde huzur bulmak önceleri saçma gelirken, şimdi kendimi köşe bucak sakin yerler ararken buluyorum. Öncesinde “ağaç işte” deyip geçen ben iken, ağaçları daha çok izleyip gölgesinde dinlenip, dalında huzur arıyorum. İnsanlara kulaklarımı tıkayan benden, hepsinin bir hikayesi olduğunu bilerek dinleyen, onları okuyan oluyorum.

Ne ara oldu tüm bunlar?

Saçlarım boyandı, kapandı beyazlar; yüz çizgilerime bulundu birtakım çareler. Peki ya zihin yaşım, bakış açım? Kabullenmiyorum zannetmeyin, sadece hiç gelmeyecek zannederdim bugünleri. Ben böyle yaşarken tüm gözler beni farklı görmeye başlayıverince, en çok da ben kendimi öyle görünce, “Nasıl da anlamadım,” dedim. Meğer takvim yaprakları kâğıttan ibaret sayılmazmış; meğer geçermiş zaman su gibi; ben yılları eklerken defterime sayfa sayfa, bir bakmışım deste deste ömür olmuş.

Üzüldüm mü? Hayır (!) hâlâ nefes almaktayım. Zamanında insanlara şaşırdığım yaştayım. Her yaşın bir güzelliği var mı bilmem ama bu yaşımın “Buna hakkım var mı hâlâ?” diye düşündürdüğü oluyor.

Bu şarkıyı kaçıncı kez dinleyişim, danslar edişim… Şimdi bir başka duyuyorum. Böyle içten içten ne anlatmak istediğini şimdi fark ediyorum. Bu yolları kaçıncı geçişim sayamam ama durup hiç seyretmez mi insan? Öylece yürümüş geçmişim. Oysa geçmiş olmak isteyen değildim ben; hiç geçmeyecek gibi gelirken geçen benmişim.

Ben hep aynı kalırım zannederken, her olumsuzluk sadece bana yakışmazken, başkalarında görüp uzaktan izlerken yıllar geçivermiş. Koca koca yıllar bir anda geçmiş (!)

Kaç mı yaşındayım? Giden yılların asla geri gelmeyeceğini fark ettiğim yaştayım. Hataları görüp, “Zamanı gelince öğrenir,” diyerek söylemediğim yaşta. “O da anlayacaktır elbet,” dediğim yaşta. Gün doğumunu kaçırmayıp gün batışında kaybolmak istemediğim yaştayım. “Yürüyüşlerimi aksatmayayım, dostlarımı kırmayayım,” denilen yaştayım. “Ben de mi böyleydim, hay aksi, ne aptallık (!)” dediğim ama yargılamaktan da korktuğum yaştayım. İnsan olmaktan ötürü insana her şeyin yakıştığını düşündüğüm bir zamandayım. Karahindiba çiçeğinin etrafa saçılmadan bir önceki kapanışındayım. Bu sonlu âlemde bir ben sonsuz olamazdım ya, artık anladım; anladığım yaştayım.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Öğretmen
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version