Tarihin Kalbinde Yaşayıp da Tarihsizleşmek: Kültürel Mirasımıza Sessiz İhanet

26 Görüntüleme
4 Dak. Okuma

Dünya üzerindeki en kadim medeniyetlerin doğup büyüdüğü, çağlara yön vermiş imparatorlukların hüküm sürdüğü, uygarlıkların kesişim noktası olan bir coğrafyada yaşıyoruz. Anadolu; Hitit’ten Urartu’ya, Roma’dan Bizans’a, Selçuklu’dan Osmanlı’ya kadar sayısız medeniyeti bağrında barındırmış kutsal bir toprak parçasıdır. Ancak ne acıdır ki bu zengin mirasın farkında olanlarımız azınlıkta. Gözümüzün önündeki değerleri göremiyor, koruyamıyor ve yaşatamıyoruz. En kötüsü de, bu tarihi hazineleri ekonomik kalkınmaya dönüştürebilecek potansiyelin farkında bile değiliz.

Tarih Sahnesinin Sessiz Tanıkları

Ülkemizin her köşesi adeta bir açık hava müzesi. Bunların sadece bir kısmını sıralamak bile bu toprakların ağırlığını hissettirir:

  • İstanbul: Sadece Roma, Bizans ve Osmanlı’nın başkentliğini yapmış bir şehir olması bile başlı başına yeterli bir gerekçe. Ayasofya, Topkapı Sarayı, Yerebatan Sarnıcı, Galata Kulesi, Boğaziçi… Her biri dünya mirası seviyesinde.
  • Efes Antik Kenti (İzmir): Antik dünyanın en önemli ticaret merkezlerinden biri, Artemis Tapınağı gibi dünya harikalarına ev sahipliği yapmış bir şehir.
  • Göbekli Tepe (Şanlıurfa): İnsanlık tarihinin bilinen en eski ibadet merkezi. 12 bin yıllık geçmişiyle tarihin yeniden yazılmasına neden oldu.
  • Kapadokya (Nevşehir): Eşi benzeri olmayan peri bacaları, yer altı şehirleri ve kaya oyma kiliseleriyle doğa ve tarihin buluştuğu bir mucize.
  • Nemrut Dağı (Adıyaman): Kommagene Krallığı’na ait devasa heykeller, 2000 metrelik zirvede güneşin doğuşuyla birlikte insanı büyüler.
  • Safranbolu, Mardin, Amasya, Bergama, Sümela Manastırı, Truva, Anı Harabeleri ve daha niceleri…

Bu liste uzayıp gider ama ne yazık ki birçok insanımız bu yerlerin adını bile duymamış durumda.

Avrupa’nın Taşına Göz Diken Biz, Kendi Mirasımıza Sırt Çeviriyoruz

Avrupa’da, özellikle de İtalya’da durum bambaşka. Roma’ya gittiğinizde bir sütun kalıntısının bile etrafına tel çekildiğini, tabela asıldığını, her yıl milyonlarca turistin o “taş”ı görmek için
ülkeye para akıttığını görüyorsunuz. Venedik’in kanalları, Floransa’nın heykelleri, Roma’nın kalıntıları… Her biri hem tarih hem ekonomi kaynağı. Ve her biri gözleri gibi korunuyor.

Sormak gerekiyor:

İstanbul Roma’dan daha mı çirkin?

Boğaziçi Venedik’ten daha mı az etkileyici?

Kapadokya Toskana’dan daha mı önemsiz?

Hiçbiri değil. Hatta çoğu zaman çok daha zengin, çok daha çarpıcı. Fakat biz bu hazinelerin içinde yaşarken onları adeta bir arka plan görüntüsü gibi görüyoruz. Gözümüz alışmış, kalbimiz körelmiş. Oysa İtalya’da böyle bir zenginlik olsaydı, belki kişi başı gelir bugünkünden iki kat fazla olurdu. Kültür ve turizm gelirlerinin ülke ekonomisine katkısı çok daha büyük olurdu.

Kendi Kültürüne Yabancılaşmak: Asıl Tehlike

Sorun sadece ekonomik değil, aynı zamanda kültürel bir kopuşu da işaret ediyor. Kendi tarihini bilmeyen, korumayan, değer vermeyen bir toplum; geleceğini sağlıklı inşa edemez. Gençlerimiz ne yazık ki sosyal medya akımlarını, popüler kültürü, yabancı dizileri çok iyi bilirken; Göbekli Tepe’nin ne olduğunu bilmiyor. Yerebatan Sarnıcı’nı hiç görmemiş. Anı Harabeleri’ni merak bile etmemiş.

Bu bir eğitim sorunu olduğu kadar bir bilinç sorunudur. Ve artık bu konuda bir uyanışa ihtiyaç var.

Ne Yapmalı?

  • Yerel yönetimlerden devlet politikalarına kadar tarih ve kültür bilinci öncelik haline getirilmeli.
  • Kültürel miraslar yalnızca koruma değil, yaşatma anlayışıyla ele alınmalı.
  • Okullarda tarih eğitimine ezber değil, yerinde öğrenme yaklaşımı getirilmeli.
  • Yerli turist teşvik edilmeli, insanlar doğup büyüdüğü coğrafyayı tanımalı.
  • Kültürel turizmin önemi anlatılmalı, yatırımcılar teşvik edilmeli.

Sonuç: Geçmişimizi Hatırlamak Geleceğimizi Kurmaktır

Bir ülke geçmişine sahip çıkmadan geleceğine yürüyemez. Bizler bu topraklarda sadece yaşayan değil, bu toprakların mirasını taşıyan insanlarız. Göbekli Tepe bizim, Efes bizim, Kapadokya bizim. Sadece sahip çıkmamız, korumamız ve değerini bilmemiz gerekiyor.

Avrupa’yı gezen bir vatandaş olarak söyleyebilirim ki, orada her taş bir hazine, her sokak bir tarih. Bizimse tarihimiz ayağımızın altında ama ne yazık ki üstünden geçiyoruz. Artık ayağımızı denk almanın vakti geldi.

Bu İçeriği Paylaş
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version