Karacaoğlan‘ın 17. yüzyıldan tüm insanlığa seslenişi.
Nemçe, Osmanlı devrinde Avusturya’ya ve halkına verilen addır. Rivayetlere göre kelimeyi anlamayan askerimizin dilinin döndüğü kadar kendine yer edinmiş “Nemçe”.
Günümüzde ise Slovakya’nın Banská Bystrica Bölgesi’ndeki bir belediyedir.
KARACAOĞLAN
Karacaoğlan, 17. yüzyılda yaşamıştır. Şiirleri aşk ve doğa üzerinde kuruludur. İçten, gerçekçi ve özgün bir şiir yapısı vardır. Çok yalın ve temiz bir Türkçe kullanır. Kendisinden sonra gelen ozanları derinden etkiledi. Birçok eseri vardır. Daha çok koşma ve güzelleme biçimlerini kullanmıştır.
Karacaoğlan’a atfedilen “Nemçe Destanı”nı seçmemin sebebi ise zamanın ruhundandır. 17. yüzyılda yazılmış bir eserin günümüze hitap etmesi, günümüz insanının hissiyatını yansıtması dikkatimi çekti. Mazlum coğrafyaların gözyaşı dinmezken benim de zamana emanet ettiğim düşüncelerimi bu eserle dile getireyim.
Onun zamanında 4. Mehmet padişah, Fazıl Ahmet Paşa sadrazamdı. Devletin yönetimi ise Köprülü Mehmet Paşa’daydı.
İZAFİ BİR BAKIŞ
Türk, her yüzyılda zalimin, kâfirin ensesinde nefesini hissettirmiştir. Kelimeleri narin ve zarif bir şekilde kullanan şairlerimiz bile kötülük karşısında yiğitçe bir meydan okumanın içine girmiştir. Doğa, aşk, özlem şairi Karacaoğlan, asker bir millet olan Türk’ün hele de o dönemde devamlı cephelerde iken Nemçe Kralı’na seslenemeyeceğini mi sanıyorsunuz? Korkusuzluğun, yiğitliğin adı Türk olmuşken hem de!
Dağlar taşlar askerle dolu iken hazır ol, Nemçe Kralı! Türk sadece Anadolu’da değil, her yerdedir. Kendini memleketinde hisseder. Ordu millet oluşumuz şanımızdandır. Dininin temsilcisi patrikler makam mevki bırakmış. Bizim özümüzü yoğuran dinimizin temsilcisi bir halife sultan, o da hep yanımızda. Son halifeliğin Türk’te kaldığını kimse unutmamıştır herhalde. Yavuz Sultan Selim Han, sen rahat uyu! Diller sussa da gönüller hep birdi. Sadece yokluğunun kıymeti bilinsin istendi.
Seslenişimiz hep Allah’a olmuştur. Türk hiçbir zaman puta tapmamıştır. Hep tek ve benzersiz olanın peşindedir. Allah ile arasına kimseyi almamıştır. Zaten bilir ki kalp onun evidir. “Yüz bini de Tatar Han’dan geliyor.” derken Karacaoğlan, ne güzel ifade etmiş. Bilinsin ki tek biz değil, arkamızda mazlum coğrafyalar da var. Osmanlı medeniyetinin yadigârları ve Türk milletlerinin kardeşliği bize iyi geleceğine eminim.
Zamanının sadrazamı Fazıl Ahmet Paşa, ordusunun başında kâfir ellerini kılıç hakkıyla almaya gidiyor. Bunu Anadolu erenlerinden Hacı Bektaşi Veli’nin maneviyatıyla yapıyor. Onun temiz, pak, keramet ehli kişiliğini kendine zırh ediniyor. Böylece daha kolay olacaktı kalpleri fethetmek.
Kalpler Hacı Bektaşi Veli ile alınırken denizler kiminle alınacaktı peki? Tabi ki Hızır Hayreddin Paşa ile alınırdı. Oydu denizlerin hâkimi. Kâfire haddini bildiren, milletinin hakkını savunan Hızır’dı. Minareleri susturanların, toplu katliam yapanların karşısında duran yine Hızır’dı. Yani bunların hepsi, benim şanlı tarihimdir.
Son söz olarak kim ne yaparsa yapsın: “Yedi iklim dört köşeden geliyor.” Yedi iklime hâkim olan atam, ruhun şad olsun. Hâlâ korkunla yaşıyor kâfir elleri. “Osmanlı dirilmeyecek.” sözleri belirliyor devletlerin siyasetini.
Unutma azizim, mazlumun gözyaşı arşa değince aslan kuzeyden iner. Tarih, tekerrürden mi ibaret?
Nemçe Kralı
Hazır ol vaktinde Nemçe kralı,
Yer götürmez asker ile geliyor.
Patriklerin inmiş tahttan diyorlar,
Bir halife kalmış, o da geliyor.
Yetmiş bin var siyah postal giyecek,
Seksen bin var Allah Allah diyecek.
Doksan bin var tatlı cana kıyacak,
Yüz bini de Tatar Han’dan geliyor.
Gelen Ahmet Paşa’m kendidir kendi,
Altmış bin dal-kılıç küsuru cündi.
Kaçma kâfir kaçma, ölümün şimdi,
Hacı Bektaş Veli kalkmış geliyor.
Şevketli efendim Sultanım vezir,
Altmış bin kılıçla yanında hazır.
Deryalar üstünde boz atlı Hızır,
Benli Boz’a binmiş, o da geliyor.
Karac’oğlan der ki: “Burda durulmaz,
Güleç yüze, tatlı söze doyulmaz.
Gökteki yıldızdan çoktur, sayılmaz.
Yedi iklim dört köşeden geliyor.”