Yarış Atı Değilim Anne

83 Görüntüleme
4 Dak. Okuma

Herkesin öğrenme, gelişme ve başarılı olma süresi farklıdır. Kimse başkasının standardına uymak zorunda değildir. Genellikle çocukların veya gençlerin ebeveynlerinin üzerlerine yüklediği yüksek beklentiler ve rekabet baskısı karşısındaki hislerini dile getiren, derin ve dokunaklı bir çığlıktır. Bu ifade, tek bir yarış atının kazanması beklenen bir koşu pisti değil; bireyin kendi hızında ve kendi yönünde koşmak istediği bir hayat isteğini simgeler. Maalesef çağımızın bir hastalığı oldu. Sürekli akranlarıyla tenkit edilmek, her zamanı çalışarak, ödev yaparak geçirmek günümüz ebeveynler için normal karşılanmaktadır. Özellikle oyun çağında olan bir çocuk tabii ki hem okulda başarılı olacak hem de bu çocukluk döneminin tadını çıkaracak! Ebeveynler genellikle çocukları için en iyisini isterken, bu iyi niyet bazen farkında olmadan bir baskı makinesine dönüşebilir. “En iyi okulu kazanmalısın,” “Sınavda birinci olmalısın,” “Şu sporda en başarılı olmalısın” gibi cümleler çocuğu sürekli bir performans kaygısı içine iter. Bu cümleler motivasyon cümleleri değil…

Duyguları ve bireysel tercihleri önemsiz bir canlı gibidir. Oysa her birey biriciktir; kimisi hızlı koşmak, kimisi yavaş adımlarla ilerlemek, kimisi ise hiç koşmamak ister. Her çocuğun kapasitesi farklıdır. Kimi bir cümleyi tek okuyuşta algılar, kimi iki kere, kimi üç kere okuduğunda anlayabilir. Performanslarımız, ilgi alanlarımız, yeteneklerimiz her bireyin farklıdır. Bu nedenle yeteneklerimiz konusunda farklılık gösteririz. Başkasının standardına uymak zorunda değiliz…

Bir çocuğun kazandığı bir kupa veya yüksek bir puan içindeki boşluğu doldurmaya yetmez. Onun değeri sadece elde ettikleri değil, olduğu kişiyle ölçülmelidir. Çocukların yarış atı olmasını beklemek yerine, kendi yollarında ilerleyen özgür, mutlu ve özgüvenli insanlar olmalarına izin vermek gerekir. “Ben yarış atı değilim anne.” Yarış atının gözleri, sadece önündeki yolu görmesi için yanlardan kapatılmıştır. Bu, çocuğun da sadece hedefine odaklanması ve hayatın genişliğini, çeşitliliğini ıskalaması anlamına gelir. Yani yarış atının duygusal ihtiyaçları, yorgunluğu veya motivasyon eksikliği önemsenmez; sadece koşması beklenir. Bu, gençlerin duygusal çalkantılarının, iç çatışmalarının ve bireysel bunalımlarının ebeveynler tarafından “şımarıklık” veya “tembellik” olarak etiketlenmesi demektir. Koşulsuz sevgi yerine performansa dayalı kabul gibi, yarış atı ancak kazandığında değerli ve ilgi çekicidir. Bu durum, çocuğun sevilmeyi, kabul görmeyi ve onaylanmayı sadece yüksek notlara, derecelere veya başarılara bağlamasına neden olur. Sevginin şartsız olduğunu göstermek için çocuğun değeri performansıyla değil, varoluşuyla ilişkilendirilmelidir. “Sana notların için değil, sen olduğun için değer veriyorum” mesajı tutarlı bir şekilde verilmelidir.

Başarısızlık sadece bir hedefin kaçırılması değil, sevginin ve kabulün kaybedilmesi anlamına geldiği için çocuk sürekli yüksek düzeyde kaygı yaşar. Yapılan araştırmalar özellikle çalışan ebeveynlerin yüksek beklentileri altındaki çocuklarda sürekli kaygı düzeylerinin daha yüksek olduğunu göstermektedir. Her hata, bir utanç kaynağı ve ebeveynin hayal kırıklığına uğraması demektir. Bu bireyi aşırı mükemmeliyetçi olmaya iter; ancak bu mükemmeliyetçilik iç huzur değil, kronik stres yaratır. Kendi başına karar verme pratiği yapamayan çocuk, ilerleyen yaşlarda basit tercihlerde bile zorlanır ve ebeveynlerine veya otorite figürlerine aşırı bağımlılık gösterebilir. Bunun yanı sıra özgüven ve öz disiplin: Demokratik üslupla büyütülen çocuklar aile ortamında bir birey olarak değer gördükleri için özgürlük, özgüven ve akademik olarak kendi kendini teşvik edebilme yeteneklerini geliştirirler.

Özetle, “Yarış Atı Değilim Anne” bir çocuğun, birincilik kupasından daha değerli olan iç huzurunu, özerkliğini ve gerçek kimliğini talep etmesidir. Ebeveynlerin bu çağrıyı duyması ve çocuklarını koşucu yerine kendi hayatlarının rehberi olarak görmesi hem onların hem de toplumun psikolojik sağlığı için kritik öneme sahiptir.

Çocuklarımız tabii ki çok çalışacaklar; zihin kapasitelerini yükseltmek, entelektüel birikimlerini, genel kültürlerini artırmak için çok uğraşacaklar. Fakat kabiliyetlerinin geliştirilmesi, iyi insan olmanın özelliklerini üzerinde taşıması, özgüveni tam, cesaretli, çalışkan, girişimci, fikirlerini uygun her ortamda özgürce ifade edebilen, başkalarının etkisinde kalmayan bireyler olması için çaba harcayacağız. Bunu yaparken başkalarıyla kıyaslamayacak, başkaları gibi olmasına çalışmayacağız.

Kendi ödüllerini kazanacak, kendi benlikleriyle çalışmanın, kazanmanın, küçük şeylerle mutlu olmanın önemini anlayacaklar…

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version