Yolcular

47 Görüntüleme
5 Dak. Okuma

Hayatımızda her zaman gidenler vardır ve de gelenler. Bir de geride kalıp onları bekleyenler… Gidenlerin yolunu gözleyenler, her gidişlerinde yüreklerinde bir ezilme, bir üzüntü duyanlar…

Geride kalanlar, mutlu olmak için günleri sayarlar ama hep eksilterek… Gelişlerine az kaldı diye avunarak…

Oysa yolcular, kendi hikayelerinin kahramanı için çıkmışlardır yola. Hayalleri vardır, kavuşmak istedikleri vardır, yapmak istedikleri vardır. Size düşen, onları beklemektir yalnızca, giden geri dönene kadar…

Bir kere gidiş gerçekleştiyse, geri dönüşler hiçbir zaman tam dönüş olmaz artık. Olamaz… Tekerlek dönmeye başlamıştır, durdurmak güçtür onu.

Hayatta her zaman bir gidiş vardır hep ve bir geride kalan… Aslında geride kalabilmek de ayakta durabilmek de çok önemlidir. Çünkü giden bilir ki döndüğü zaman onu bir bekleyen var, geride kalan da bilir ki bir gün giden geri gelecek. Bir süreliğine de olsa, sınırlı gün ve saatleri de olsa, eninde sonunda gelecek…

Geride kalanlar hep ister ki giden sevdikleri, ne istiyorsa ona kavuşsun, hayalleri hayal olarak kalmasın, gerçek olsun… Gidenlerin mutluluğuna, yeniden kavuşacakları o muhteşem güne, sağlığına ve her ne istiyorsa o gerçekleşsin diye dudaklarında kıpır kıpır bir duayla beklerler öylece, zamanın önemi yoktur. Gelsin, yeter…

Yolcu her zaman bir isteğini gerçekleştirmek için değil, belki de bir kaçış aradığından yolculuğa çıkmak ister. Kendisini ait olduğunu hissettiği bir yerde bulmak ister. Gittiği yer ona gerekeni sağlamadığı zaman, yeni bir yer arayışındadır. Ta ki kendine ait, “Burası benim.” diyebileceği bir yere kavuşana kadar…

Yolun büyüsünü ve cazibesini kalbinde hisseden ve o çağrıyı alan insanı artık bir süreliğine azat etmenizin zamanı gelmiştir. Bu sürenin ne kadar süreceği sadece yolcunun kalbinde neler hissettiğine bağlıdır. Bazen insanlar, mevcut yaşamlarından uzaklaşmak ve hayata yeniden başlamak isterler. Kimisinde bunu gerçekleştirecek cesaret bulunur, kimi de sadece düşlerinde yapar o yolculuğu. Aslında sizinle berabermiş gibi görünmesine rağmen, ne ruhu ne de beyni yanınızda değildir. Gözlerine bakınca anlarsınız, gitmek vardır onlarda ama uzaklaşamazlar…

Bazen bir pencereden bakarsınız gidenlerin ardından, bazen bir havaalanından yolcu edersiniz onu ya da onları, bazen bir otobüsün arkasından sallanır elleriniz, bazen de bir telefonla söylenir “Ben artık gidiyorum…” sözleri… O kadar. Ruhunuz onların yanındadır. Kalbinizin çarpıntıları sanki berabermişsiniz gibi hissettirir. Hangisi daha zor diye düşünürsünüz, giden olmak mı, geride kalan olmak mı?

Yolcu gittikten sonraki ilk birkaç dakika çok zordur. Yutkunursunuz, yüzünüz buruşur, kalbiniz burulur, bazen bir üşüme kaplar içinizi, bazen de koşup gitmek istersiniz peşinden… “Gitme, kal…” demek istersiniz, gözleriniz konuşur, lakin dudaklarınız lal… Sonrasında yavaş yavaş, olayı kabullenmek başlar yeniden. Filan zamanda gelecek dersiniz, ümitleriniz pıtır pıtır tomurcuklanır. Bu bahar, olmazsa bu kış, ya da yaz… Kim bilir, belki de sonbahar… “Hele bir gelsin de… Mevsimin ne önemi var?”

Günler birbiri ardına eklenirken, arada bir ses duyarsınız, benzer ya sesler birbirine, içinizde bir yerde titrer o ses… Bir şarkı dinlersiniz, aslında sevmediğiniz bir şarkıdır ama ilk onunla dinlemişsinizdir, o da gider kalbinizde bir yerlere oturur, kendine yer bulup…

Yine de aynı gökyüzünün altında, bir yerlerde nefes aldığını bilmek güzeldir yolcunun. Orada, sizden uzakta da olsa, yaşamını sürdürmektedir. Bilirsiniz, az önce görüşmüşsünüzdür, iyidir… O bile yeter insana. Oğlumu okumak üzere başka bir şehre gönderdiğimizde ben geride kalandım. Her gün ondan telefon gelene kadar huzursuz olurdum. Ne zaman ki sesini duyardım, işte o an çok güzeldi… Her şey yolundaydı, hayat devam ediyordu… Eşimi askere yolcu ettiğimde de ben yine geride kalandım. O zamanlar ne cep telefonu var, ne de haberleşmek bu kadar kolay… “Er Mektubu Görülmüştür” damgalı mektuplar ve sıra beklenerek edilen telefonlar… Askere gitmede sıra oğluma gelmişti. Yine geride kalandım. Haberleşmek nispeten daha kolaydı, hatta msn’den görüntülü bile görüşebiliyorduk çarşı izinlerinde.

Bazen babaannem gelir aklıma; oğlunu, hem de İkinci Dünya Savaşı ortalığı kasıp kavururken, burslu olarak Londra’ya nasıl gönderebildi diye… Neler hissettiğini sormak hiç aklıma gelmemişti o yıllarda ama eminim, anne yüreği kavrulmuştu o geri gelene kadar…

Hani yazımızın başında demiştik ya, gidenler var diye, işte onlar, aslında eve dönüş yolunu tekrar bulacaklarına güvenerek, bir inançla yola çıkarlar, sarsılmaz bir inançla… Dışarıda onları bekleyen, kollarını açarak kucaklamaya hazır koca bir dünyanın olduğunun farkına varır ve o dünyaya dahil olmak için çabalarlar. Pes etmeyi bilmeden, başarısız olsalar bile kararlılıklarını hiç kimse ve hiçbir şey bozmadan… Kaçınılmaz bir son olarak, gidenler gidince, geride kalanlar için zor günler başlar…

Velhasıl dostlar; giden olmak da zor, geride kalan olmak da… Hasret çekmek de zor, yolunu gözlemek de…

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version