Acımız Büyük

Güvercin Gündoğdu 19 Görüntüleme 15 Yorum
5 Dak. Okuma

Trafik adım adım ilerliyor, bazen tamamen duruyordu. Böyle devam ederse Cuma namazını kaçıracaktım . Yol üzerindeki ilk camide durmaya karar verdim. Abdest alırken bir cenaze aracı yanaştı camiye. Er kişi niyetine saf tuttuk. Ön sıralardan burun çekme sesleri geliyordu. En arkada kadınlar kendi aralarında konuşuyorlardı.

– Sen neyi oluyorsun Cevdet Amca’nın?

– Benim dayımın kızı var Aysel. Onun görümcesinin kayınpederi olur.

– Daha önce hiç görmemiştim sizi ondan sordum.

– Aa olur mu hanımefendiciğim o nasıl söz? Rahmetli pek bir severdi bizi. Üç gün görmese özlerdi.

Bu sefer kadınların sol tarafından gelen sesleri duyuyordum.

“Kesin rahmetlinin parasını yemeye geldiler.” , “Sağlığında bir kere bile aramadılar.” , “Şu kız Zeynep değil mi?” , “Hangisi şu mu?” , “Evet evet o.” , “Ne kadar büyümüş.” , “Büyüdü büyümesine de evde kaldı, baksana.” , “Ayıp ayıp cenazede dedikodu yapılır mı?” , “Ölüye saygısızlık ayol.” Son konuşan, Zeynep Hanım’ın yakını olmalı, ölüye yapılandan çok Zeynep için söylenene bozulmuş bir sesti bu.

Konuşulanlara kulak kabartarak ben de ölüye saygısızlık etmiş oluyor muydum? Hocanın, gür sesiyle, “Hakkınızı helal ediyor musunuz?” sorusu kalabalığın homurtusuna yenik düşüyor, buna rağmen cemaat ezber yapmış gibi hep bir ağızdan bağırıyordu. “Helal olsun, helal olsun.” O sıra, kırmızı burunlu bir adam cep telefonunu çıkardı, sırtını tabuta verdi, yüzüne keder kondurmak ister gibi kaşlarını iyice çatıp sevimsiz suratında flaşı birkaç kez patlattı. Yüzünü yeniden tabuta döndü. Ne yaptığını görebilmek için başımı iyice uzattım. Az önce çektiği fotoğrafı, sosyal hesabında, “Acımız Büyük” notuyla paylaştı, tabii rahmetliyi etiketlemeyi de unutmadı. Ne büyük vefa! Caddeye doğru baktığımda trafiğin hala tıkalı olduğunu gördüm. “Mezarlığa da gitsem mi acaba?” Yola dönersem, zavallı Cevdet Amca kimsesiz kalacaktı sanki. Kalabalığı yararak tabuta biraz daha yaklaşmayı başarmıştım. En öndekiler muhtemelen yakın akrabalarıydı. Cevdet Amca’nın ölümüne gerçekten üzülen birilerini arıyordu gözüm. Hah işte cenazenin başında bir kadın, ağlamaktan helak olmuş, başını tabuta koymuş hareketsiz duruyordu. Eşi olmalı diye düşünüp üzülmeye başlamıştım ki, kadın başını tabuttan hızla kaldırdı, biraz ötede kendisini kameraya çeken kadına dönerek, “Tamam mı, kafam tam tabuttayken çektin dimi?” Kafan kopsun senin dedim, içimden. Benden başka bu durumu yadırgayan birilerini de görmek umuduyla etrafıma bakındım. Elinde desteler olan uzun boylu bir adamın kalabalığın içinde bir şey dağıttığını gördüm. Bize yaklaşana kadar cami görevlisi olduğunu düşündüm. Evet yanlış görmüyordum, adamın iri parmakları arasında duran desteler düğün davetiyesiydi. Yanımdaki adamın ona; “Amcan çok iyi adamdı, başınız sağ olsun” sözlerini duyunca , davetiye dağıtan adamın rahmetlinin yeğeni olduğunu anladım. “Amin amin dostlar sağ olsun, acımız büyük çok ani oldu hiç beklemiyorduk, hem de düğün arefesi. Ben de hısım akrabayı bir arada bulmuşken davetiyeleri dağıtayım dedim, malum acımız var, kapı kapı gezecek halimiz kalmadı. Mutlaka bekliyorum bak kızımın düğününe.” Kanımın çekildiğini hissediyordum, mezarlığa gitmekten vazgeçip trafiğe karışmaya karar verdim. Başım önde yavaş yavaş geçtim, kalabalığı. Erkekler, maç muhabbetine geçmişti. Kırmızı burunlu adamla yeniden karşılaştım, kaşlarına zorla dayattığı ifade düzelmişti, böyle daha az sevimsiz duruyordu. Kadınlar tarafında ses iyice artmış, üzerine mızmızlanan çocuk sesleri de eklenmişti. Kalabalığın en sonunda bir kadın, “Tamam oğlum kes artık ağlamayı, bak şimdi cenaze evine gideceğiz sana orda tavuklu pilav, etli pide ve ayran vereceğim. Aç aç dönülür mü eve” Başka bir kadın, rahmetlinin büyük kızının az ağladığını söylüyor, vefasızlıkla suçluyordu. Aynı kadını az evvel, Cevdet Amca’nın bir yakınına, “Bak yavrum, çok ağlayarak kadere karşı çıkıyorsun, ölüye eziyet ediyorsun, sen ağladıkça rahmetlinin etini cımbızla çekiyorlar, Allah gücenir yapma” dediğini duymuştum. Artık koşarak uzaklaşıyordum, avludan. Az önce olanları mukayese edecek gücü bulamadım. Uzun boylu adamın dağıttığı davetiyeler geldi aklıma. Yanımdaki adam kartı incelerken gözüm ilişmişti istemeden. Düğün iki hafta sonra cumartesi günü saat 20.00’de camiden üç sokak ötedeki düğün salonundaydı. “Cenaze merasimleri hayli değişmiş. Ya düğün merasimleri?” İçimi bir merak kaplıyor. Arabanın camını aralayıp son kez bakıyorum, kalabalığa. İki hafta sonra cumartesi saat sekizde görüşmek üzere..

Acınız büyük canınız sağ olsun.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Öğretmen / Yazar
15 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version