Ama Öylesine Değil

14 Görüntüleme
4 Dak. Okuma

Ağlamak, yüreğin derinliklerinde biriken zemheri soğuğuna sert bir şamar atmakla eş değer mi ki acaba? Ya da tâ derinlerde bir yerlerde, adresini sadece yangının sahibinin bildiği volkana istemsizce su damlacıkları akıtmak mıdır, bilemedim. Ateş düştüğü yeri sadece hava rüzgârlı değilse yakar. Herkes ağlamalı ve içindeki yangını söndürmeli bence. Deniz ağlamalı ki okyanus rahatlasın. Göl ağlamaklı ki nehir rahatlasın. Bulut ağlamalı ki dünya rahatlasın. Çok mu iddialı oldu, onu da bilemedim.

Konumuz ağlamak olunca bu ne karamsarlık demeyin. Madalyonu ters çevirip başa dönün mesela. Bu akşam, çalışmadığım yerden gelmeye başladı harflerin peşi sıra, nizami ama manalı mı manasız mı olduğunun farkına varamadığım sessiz dizilişi. Şimdi aklıma geliverdi. Tarihini hatırlayamadığım, hangi sayfaya not düştüğümü bile anımsayamadığım “Bazen ağla ki gözyaşların taze kalsın” sözü, yazının akışına tam uydu kanısındayım.

Geçen günlerin birinde kısa bir anı dinlemiştim. Babası vefat eden bir genç şöyle diyordu: Babam öldü ve ben hariç tüm aile bireyleri ağlıyordu. Bense teselli etme peşindeyim. Tek damla yaş akmadı gözlerimden. Kalbim hüngür hüngür ağladı fakat bense beton bir direk gibi dimdik ayaktayım. Aile bireylerinin akıttığı yaşları karşı koltuktan yuttum, kimse görmedi. Birkaç gün sonra, babamdan kalan yarım dondurma beni tam anlamıyla dondurdu. Yatağıma uzadım. Yine ağlamadım ya da ağlayamadım.

Sabah gözlerimi açtığımda içime akıttığım gözyaşlarım yarıma kadar dolmuştu. Temizlenmek ve durulmak için ağlamak gerektiğini o an bile öğrenmiş olamam; ne acı değil mi? Durgun su misali bir gecede yosun tutmaya başlamış, belimden aşağısını hissetmez olarak açmıştım gözlerimi. Neyse, fazla uzatmayayım. Baktılar böyle olmayacak, bindirdiler tekerlekli sandalyeye. Adres mi? Psikolog.

Hoş, beşi bir kenara bırakıp laf kalabalığına ne gerek, değil mi? İlk soru can alıcı yerden geldi. Başka soru geldiyse hatırımda değil. “Nasılsın?” Günlerdir kimse bana “Nasılsın?” dememişti. “Nasılsın?” ne güzel bir cümle. Hayatın özeti sekiz harfe ne de güzel sığdırılmış, değil mi? Bu benim görüşüm.

Neyse, konuya geri dönelim. “İyiyim,” dedim ve başladım ağlamaya. Bedenimin yarısına kadar biriken yaşları oluk oluk akıttım bayır aşağı. Dünyanın en güzel şelalesi mi bilmem ama en anlamlısı olduğu kesin. Tekerlekli sandalye ile girdiğim kapıdan berraklaşmış bir şekilde, rafineride işlenmiş olarak yürüyerek çıktım. Gözyaşlarım tazelendi. Ruhum tazelendi, bedenim tazelendi. Yüreğimi sormayın; o hâlâ yarım dondurmaya değen dudakların yanağımda bıraktığı anları özlüyor.

Şu an ağlamak istemiyor musun? Madalyonu ters çevirin dedim ya, gülümse o zaman. Unutmayın, onlarca derdiniz olabilir ta ki sağlığınız bozulana kadar. Dört yanlış bir doğruyu götürür; bir hastalık tüm dertleri süpürür ve tek doğrunuz kalır. Bir doğru ancak puan hesaplamasına yeter, lakin teraziyi dengede tutmaya yetmez. Onun için mutluysan gül, üzgünsen ağla, haklıysan haykır, suçluysan af dile; lakin içine atma…

Bazen ağlamak en iyi ilaçtır. Yerinin ve zamanında önemini unutmamak gerek. Bunun için uygun yer ve zamanda musluğu açacak bir el lazım. Tabii ki gülme ile kaşık atmaz, değil mi?

Şimdi müsaitseniz bir “Nasılsın?” alırım…
Ağlamam için değil!
Gülmem için değil!
Bir “Nasılsın?” alırım…
Ama öylesine hiç değil…

Sahi, nasılsınız?

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version