Aydın Derken

Ferdi Karabasan 23 Görüntüleme Yorum ekle
2 Dak. Okuma

Tarih sahnesi, medeniyetlerin çatışma haberleri ile dolu. Bu belkide aidiyet bilincinin, teslimiyetin ve temsiliyetin de bir gereğidir.

Büyük başarılar ise kendileri ile savaşlarından galip çıkanlar içidir.

Bu insan gibi milletler, devletler, medeniyetler içinde böyledir.

Bizim 1-2 yüzyıldır içerisinde bulunduğumuz kültürel çekişme, çatışma ayaklarımıza takılmış prangalar gibi

Bizi bir kısır döngüye mahkum etmiş, çıkışı olmayan bir labirente konulmuş gibiyiz.

Köksüz, ruhsuz, temelsiz ideolojilerin peşinde kendi kuyruğunu kovalayan kedilere döndük.

Bize değer katmayan, geliştirmeyen, güzelleştirmeyen bu gaflet uykusundan uyanmak artık elzem zira bu bizim medeniyetimiz için çoktan bir varlık-yokluk meselesi olmuştur

Artık millete bu zehri zerk eden aydınların, fildişi kulelere kapattıkları, gerçek yüzlerini millete hiç göstermedikleri “tanrılarının” peçelerini indirme zamanıdır.

Aydın derken kavramları, tanımları hep emanet…

Doğdukları, yaşadıkları, beslendikleri, emanet oldukları yerlere yabancı, düşman, şuuru köhnemiş…

Esasen kendisine düşman…

Varlığının gereğini kavrayamamış, kendine göre ölçüler koyan, beğenmeyip değiştiren, değiştiren… Bu döngüye mahpus kalmış, acayip, zavallı…

Bizim ülkede aydın demek, zifiri karanlığa rahmet okutur demek.

Her mukaddesatı bir çırpıda ayağının altına alabilecek katılıkta, fakat anlamsızca ve ahlaksızca her fikrini ve sevdiğini mesnetsizce, kutsallaştıracak bir edepsizlikte ve seviyesizlikte…

Bizim memlekette aydın namusunu kamusunu iç ederken kaybetti.

Kendilerini başkalarının kelimeleri, kavramları ve bakışları ile tanımlayan insan ne kadar aydın olabilir?

Ne bu millete, tarihe, topraklara ait kalabildiler ne peşlerinden gittikleri, ölçü kabul ettikleri efendileri tarafından kabul gördüler.

Kendilerine giden yolda hak, hakikat, marifet pusulaları bozulmuş. Bir rotaları da yok bunun içinde hiçbir rüzgarın bunlara faydaları yok.

Doku uyuşmazlığımız olan çakma, çalma kültürlere başka bir kültürü, dili, kıyafeti, takvimi yamamak bir medeniyet inşa etmek midir?

Kökü, özü, tarihi, bağı, birikimi inkar ederek nereye kadar gidebilirsiniz, gidebildiler?

Kendi köklerinden beslenmeyen bir medeniyette bir ağaç gibi meyve veremez.

Artık bize biçilen deli gömleklerini soyunup çıkarma, doğrularımızı geliştirerek, hatalarımızdan ders alarak bir istiklal ve istikbal tasavvuru ortaya koyma zamanı gelmiştir.

Zira kelebek olmayan tırtıl, tırtıl olarak da kalamaz.

Çağları aşan tarihi, milli, manevi, ilmi, kültürel birikimimiz ile bizden, bize ait olan bir medeniyet tasavvuru ve telakkisi için kendimizi kabullenmemiz, sevmemiz, değer vermemiz, bilmemiz yeter.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Şair / Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version