Bağlanma Stilleri ve Karar Verme

Elif Ayça 19 Görüntüleme Yorum ekle
5 Dak. Okuma

Bağlanma kuramı, psikolog John Bowlby ve psikolog Mary Ainsworth tarafından geliştirilmiştir. Bu kuram, çocuk ve çocuğa bakım veren kişi arasında gelişen, çocuğun bakım veren kişiyle ilişki kurması, onu araması ve ona yönelik yakınlık arayışı davranışlarında bulunmasıyla kendini gösteren, özellikle stres durumlarında belirginleşen, devamlılığı olan ve yaşam boyu süren duygusal bir bağ olarak tanımlanmaktadır.

Bebeklik dönemi olarak tanımlanan 0-2 yaş arası, çocuğun,fiziksel, zihinsel ve duygusal yönden en hızlı geliştiği dönemdir. Bu nedenle bu dönemde çocuğun sadece fiziksel gereksinimlerinin giderilmesi yeterli değildir. Henüz becerilerinin yeterli derecede gelişmemiş olmasına bağlı olarak bebeğin, kendisine bakım veren kişiye bağımlı olduğu görülür, bu bağımlılık sürecinde bakım verenle kurduğu birebir ilişki ise, onun zihinsel ve duygusal gelişimi için son derece önemlidir. Bebeğin, biyolojik yetersizliği dikkate alındığında, bakım verenine karşı bir bağlanmanın oluşması kaçınılmazdır. Üç yaş civarında oluşturulan anne imgesi, yalnız kendimizi değil, hayatın geri kalanında karşımıza çıkan tüm “ötekileri” anlamamız için de bir platform oluşturur. Öyle ki, Mahler’e göre, çocuk diğer insanlara bakarken anne imajının yarattığı mercekleri kullanır.

Bağlanma kuramı, insanların kendileri için önemli olan diğerleri (ebeveyn, yakın arkadaş/akran, romantik partner vb.) ile güçlü duygusal bağlar kurma eğiliminin ve gereksiniminin bireylerin yaşamlarını sürdürebilmeleri için gerekli ve gelişimsel açıdan işlevsel olduğunu ifade eder. Buna ek olarak, erken dönemlerdeki bağlanma biçimlerinin yetişkinlik dönemini etkilediği, kişiler arası şemaların bireylerin erken dönem bağlanma biçimleri ile birlikte oluşmaya başladığı da belirtilmektedir. Bağlanma stillerindeki bireysel farklılıkların, çocuğun bakım veren kişiye yönelik ihtiyaç duyduğunda ulaşılabilir olup olmadığı ya da karşılık verici olup olmadığına ilişkin algılarından kaynaklandığı ifade edilmektedir.

Bağlanma Stilleri

Bağlanma stilleri şu şekildedir:

  • Güvenli bağlanma
  • Kaygılı bağlanma
  • Kaçıngan bağlanma

Güvenli bağlanma stiline sahip olan bireyler çocukluk çağında ihtiyaçlarına duyarlı ve tutarlı şekilde davranan ebeveynlere sahiptirler. Bu bağlanma stiline sahip olan insanlar, ihtiyaçlarını ve isteklerini rahatlıkla söyleyebilen, duygularının ayrımına varabilen, yaşadıkları duyguları anlayabilen, ve genellikle iyi ilişkiler kurma eğilimindedirler. Ayrıca verdikleri kararlar sağlıklı ve gerçekçidir.

Kaygılı bağlanma; bu bağlanma stiline sahip olan bireyler, terk edilme korkusu içindedirler ve hızlı bir şekilde karşısındaki kişilere bağlanabilirler.

Kaçıngan bağlanma, ebeveynler çocuklarını dışlarlar, gülünç duruma düşürürler ya da onları korkuturlar. Bu tür davranışlar gösteren ana-babalar, genellikle işlenmemiş ve çözülmemiş, geçmiş bir ruhsal örselenmesi olan ana-babalardır. Çocukları kendilerine yaklaştığında, onlarla ilgilenmek ve korumak yerine, korku duyarlar ve kaygı düzeyleri artar. Kaçıngan bağlanma stili geliştiren çocuklar kendilerini daha değersiz gördükleri ve başkalarına daha az güvendikleri için yetişkinlikte kişisel ve kişiler arası ilişkilerde sorunlar yaşamakta ve uyum problemleri göstermektedirler. kaçıngan bağlanma stili geliştiren bireylerin ise kişi içi ve kişiler arası uyum problemleri bağlamında sağlıklı ve gerçekçi karar vermekte güçlük yaşamaktadırlar.

İnsanın tüm eylem ve davranışı bilinçli ya da bilinçsiz olarak bir karar verme işlemidir. Belli bir problemin çözümüne yönelik gerçekçi bir karar, bireyin kendi içinde yaşadığı endişeyi ve karmaşayı azaltmakta, bunun sonucu olarak da iyi oluş düzeyinin yükselmesine yol açmaktadır. Uygun ve gerçekçi bir kararın verilmesi de doğru bilgilerin elde edilmesi ve elde edilen bilgilerin değerlendirilmesi ile olanaklıdır. Karar verme davranışı, yaşamın her aşamasında kendini göstermektedir. Sağlıklı bir birey olmanın ölçütlerinden biri olan bireyin kişi içi uyum derecesi, verecek olduğu kararın sonucuna bağlı olduğu gibi karar sonrası yaşanması olası duygulara da bağlı olmaktadır. Karar öncesi ve sonrasında yaşanılan duygular her zaman olumlu olmamaktadır. Karar verme durumu, bir problemin ortadan kaldırılmasına yönelik olmakla birlikte başka problemlerin ortaya çıkmasına da neden olabilmektedir. Karar verme sürecinde problemlerin kökenine inmek, tekrarlanan problemleri ortadan kaldırmak, yenilikçi çözümler üretmek, alternatifler arasından en doğru seçimi yapmak, doğru soruları sorarak ilgili kişi ve kaynaklardan bilgi toplamak ve herkesin deneyimlerinden yararlanmayı bilerek, bilgiyi sistematik bir şekilde analiz etmek de vardır. Bağlanma sitilleri de karar verme sürecinde etkin olarak rol oynamaktadır.

Araştırmalara göre, bağlanma stilleri ile karar verme stratejileri arasında anlamlı ilişkilerin olduğu görülmüş olup, güvenli bağlanma stiline sahip bireylerin kişiler arası ilişkilerde uyumlu olmaları bağlamında sağlıklı ve gerçekçi kararlar aldıkları bilgisinden hareketle de güvenli bağlanma ile mantıklı karar verme arasında ilişki olduğu bulunmuştur. Bireyin güvenli bağlanmaya sahip olması, gerçekçi ve sağlıklı kararlar almasında kendini yeterli hissetmesi için ailenin demokratik tutumunun ve kararlara ortak katılımın sağlanmasının olumlu etkileri ebeveynlerce bilinmelidir. Güvensiz bağlanma stili geliştiren kişilerde ise kişiler arası uyum problemleri bağlamında sağlıklı ve gerçekçi karar vermekte güçlükleri bulunduğundan mantıklı karar verme ve bağımsız karar verme stratejileri açısından zorluklar yaşadıkları gözlenmiştir.

Bu İçeriği Paylaş
Yazan Elif Ayça
Bağlantılar:
Psikolog
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version