Başka Türlü Sevmek Seni

40 Görüntüleme
4 Dak. Okuma

Güneş doğdu yine dağların arasından, sensiz bir güne daha.
Gün batımını Boba Tepesi’nde izlerdim.

Gözlerinden bakışın süzülürdü.
Sarıasmalar konardı ihtiyar meşenin dallarına.
Üveyikler suya inerdi.
Kandiliyle bir ihtiyar yürürdü tozlu yoldan aşağıya.
Kandilli Dede derlerdi adına.
Köy çocukları mantar toplardı ve ben aralarında olurdum çok zaman.
Onlardan biriydim sadece.
Bilirdim yarın seni göreceğimi ve bunu bilerek yaşardım en güzel günleri.
Çünkü sen vardın.
Ve her şey yeterince güzeldi sen varken.
Bir gün olmayacağın akla gelmezdi hiç.
Çayın demi bile başka demdi, aşkın demini bulduğu o mevsim.
Ve seninle çay içecektik cam bardaktan, bir sahil kahvehanesinde,
Çınarın en koyu gölgesinde.
Yıllardır sensiz içiyorum.
Sen bardağın içinden gülümsüyorsun gibi.
Aşk kokulu çaylar muhabbetinle yudumlanıyor,
Sen bilmeden ve hiç adın geçmeden.
Kuşlara söylüyorum sırrımı,
Götürüp Boba Tepesi’ne,
“Tek meşe”nin dalına bıraksınlar diye.
Bir zamanlar gölgesinde senli günlerin hayali düşlenen…
Sırrımı kırlangıçlara veriyorum.
Senli günlerde hacıkuşuydu onların adı.
Ve onların göç zamanı hacıya gittiğini sanırdım.
Belki öyle inandığımdan olacak,
Sırrımı onlara söylüyorum.

Seni nasıl seveceğimi düşünmeden severdim seni.
Ve sanırım düşünmek gerekmezdi bunun için.
Kurbağa sesleriyle daha bir severmişim bahar akşamları.
Bülbül sesleriyle daha çok…
Yani seni daha çok sevebilmek için
Türlü bahane bulurmuşum aslında.
Bahanesiz de severdim ben seni.
Bunu şimdi anlıyorum.
O zaman da biliyordum fakat sen vardın.

Duyguları sarhoş eden bir sıcaklıkta başlamıştı her şey.
Göz göze gelmek değişilmezdi hiçbir şeye.
Sen gidince değişti her şeyin rengi.
Başka türlü sevmeye başladım seni.
Çünkü yoktun artık eskisi gibi.
Görmüyordum seni.
Yokluğunda seviyordum
Ve kavuşmanın hayali çoktan terk etmişti sevda limanını,
Bir daha dönmemecesine.

Büyüdüğümüz için mi öyle sevemezdik,
Yoksa sevmeyi öğrendiğimiz için mi böyle olmuştu,
Bilmiyorum.
Ama hep öyle sevmeyi isterdim;
Gelişigüzel, acemice, fütursuzca…
Acemi bir âşık, sakar bir sevdalı gibi…
Hep kaybetmeye yakın,
Ya da yanında tutamamaya.
Uçurumun kıyısında gibi…
Bakışlarının kenarında,
Gözlerinin baharında,
Şimdi bilmem ki ben seni nasıl seveyim,
Bu derin boşlukta?
Mistik mi, romantik mi, acemice mi, fütursuzca mı,
Hepsinden bir parça mı?
Yoksa yılların getirdiği ustalıkla mı?

(Ayrılığın ustası, çıraklığı hasretle geçen adam,
Sus artık ya da ne söyleyeceksen söyle!)

Yıllar var sen yoksun ya,
Dinle bak seni sevmenin bugün neresindeyim.
Perşembe günü daha başka severim,
Bundan kime ne!

Şahidim bazı geceler ay, bazı geceler çoban yıldızı,
Ve her zaman inadına Boba Tepesi’ydi.
Ve sana sorduklarında:
“Şimdi seni bizim elimizden kim kurtaracak?”
İşte o senin verdiğin cevap:
“O sırrını daima eminine verir.
Bilen söylemez, söyleyen bilmez!”
Niye susuyorsun sevgili?
Bir sırrın mı var diyemediğin?
Yoksa söylenecek söz kalmadı mı?
Ya da hiç olmadı mı?
Avuçlarına bir sevda bıraktım,
Sen pazartesi gecesi uyurken.
Ve benim sana söylenecek çok sözüm var,
Beğenmesem de hiçbirini;
Söylemeden edemediğim,
Hiçbir zaman söyleyemeyeceğim…
Sen emin olunanlardan mısın ki,
Hiçbir şey söylemedin bunca zaman?
Ya da söyledin de ben duymayı mı beceremedim?
Ne dileneyim ben senden?
Bir nazarından fazlasını nasıl isteyeyim?
İstedim de kavuştum sanılmasın o bakışa?
Ben ömre adadım sabrımı,
Sevgilinin o bakışı uğruna.
Bir kez baktı sandım,
Şimdi hep bakıyor gibi…
Ben seni bilmem ki nasıl seveyim,
Aşkın tükendiği bu sensizlik pazarında?

Bugün salı, ayrılığın on dördüncü yılı,
Ve ben hâlâ seni her gün başka türlü seviyorum.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version