Bir Ben Vardır Bende Benden İçeru

35 Görüntüleme
5 Dak. Okuma

Selam olsun Aşık Yunus; ne yerde, ne gökte; gönüllerde olan Abdal Yunus. Derler ya “dert ağlatır, aşk söyletir.” Ağlayan ben, söyleyen seni duydu duyalı dert okutur da oldu beni gürül gürül. Okumayı tekrar sökerek okuyorum seni; geçmiş ağacından sökebilmek için kendimi. Acaba hangi kehribar benim gibi böyle özenerek saklar içindeki elemini, ıstırabını, kederini? “Şimdi!” demişçesine sıcacık sözlerinin yanı başımda hepsi; ama açamadığım zarif bir duvak var aramızda. Sen de kehribar kullandın saklamak için incilerini, öyle mi?

Desen ki “Sen kendini bilmezsin, bu nice okumaktır?”, desen ki “Çün okudun bilmezsin, ha bir kuru ekmektir”… Ne dersen başım üstüne, gönlüm üstüne…

“Biz gelmedik dava için,
Bizim işimiz sevda için,
Dostun evi gönüllerdir,
Gönüller yapmaya geldik.”

Gülleri, gökyüzünü, bir yetim başını göremeyen göz, nasıl görür ki gönlü? Sen başka gönüller görmeye, yapmaya niyet etmişken ben kendi gönlümü bulmaya gönüllü müyüm, muamma. Görünmeyen gönül gücendikçe sahibine keder oluyor, gam oluyor, yük oluyor. İnsan evvel kendi gönlünü darıltıyor. Ve kendi gönlüne kıyamayan, hiç kimsenin gönlünü kıramıyor vesselam canan Yunus…

“Ağla gözüm ağla, gülmezem artuk,
Gönül dosta gider, gelmezem artuk.
Ne gam bunda bana, bin gez ölürsem,
Anda ölüm olmaz, ölmezem artuk.
Yansın canım, yansın aşkın oduna,
Aksın kanlı yaşım aksın, silmezem artuk.”

En az parmak izleri kadar farklı yaşamları olan insanoğlunun buluştuğu tek durak ölüm mü sevgili Yunus? Ölüm kadar adil, kırgınlık menzilleri var bir de; gönül kırgınlıkları, hayal kırgınlıkları, can kırgınlıkları. İnsan ırkı neden böyle buluşma noktaları belirler kendine Pirim Yunus? Ölümün alt yapısını anlayabiliyorsam da diğerlerini ne altından ne üstünden ele avuca alabiliyor mantığım. Hep mi böyleydi bu hayat var olduğu olalı, yoksa bir yerlerde bir kırgınlık yaşadı da hâlâ onun acısını iyilerden mi çıkarıyor?

İnsan sürekli bir şeylere çarpıyorsa bulunduğu mekâna, zamana ait hissetmediğinden kaynaklanabilirmiş. Sık sık acılara, cerahatlere çarparak dünyanın kaç köşesi, kaç bucağı olduğunu sayıyor olmamızın altında böyle bir durum olabilir gibi. Dünyaya ait hissetmediğimizden mi başımıza geliyor tüm bunlar, yoksa ait hissetmeyelim diye mi miskin Yunus?

“Ben dert ile ah ederdim, derdim bana derman imiş.
İster idim hasre ile, dost yanında pinhan imiş.
Sanırdım kendim ayrıyım, dost gayrıdır, ben gayrıyım.
Beni bu hayale salan, bu sıfatı insan imiş.”

Okudukça seni, ayrı dünyalarda oluşumuzun ölümle alakalı olmadığını derin derin soluyorum. Okudukça, beyitlerin manalarına rahmet okutuyormuşum gibi geliyor, affet. Canım Yunus, aklım hafsalam almıyor; bende yaraya tuz eken “dert”, seni görünce dilinden bal damlıyor. Senin dünyanda taşlar şifa yayarken bendekiler kafa göz yarıyor; bende yıldızlar başımdan aşağı dökülürken köşe bucak, sendekiler naz ile göz kırpıyor. Benim cümlelerim hayatın peşinden koşarken kan ter içinde, seninkiler hayatın içinde nefes alıyor. Derdin içindeki dermanı nasıl bulayım, ben daha kendi içime yabancıyım. İçe dönüş için bilmediğim gizli bir geçit mi var?

“Bu yol uzaktır, menzili çoktur,
Geçidi yoktur, derin sular var.”

“Menzili ırak bu yolun, bu yola kim varası?
Müşkili çok bu yolun, bunu kim başarası?”

Gül fideleri mi eşelesem elimde dilek kâğıtları; uğurböceklerini mi çağırsam avuçlarıma; altlarından geçe geçe gökkuşakları mı taksam gökyüzüme; muskalar mı yazdırsam, muşambalar sarılı… Ne yapsam, nasıl yapsam; teheccüd namazına mı kursam tüm saatleri? Hangi dualarla açayım derdimi de devaya dönüşüversin?

“Dinle sözüm manasını,
Anlayayım der isen,
Arifin kulağına
Kudret sesi tez gelir.

Bir bakın sağa sola,
Takılma değme yola,
Kudret bağından sana
Gör nice avaz gelir.”

Ahh, duyabilsem keşke… Eskiden ruhun bedenimizden ayrılması ölümleydi. Şimdi ilerledik maşallah; yaşarken hallediveriyoruz işimizi. Özümüzden, ruhumuzdan ayrı bırakıyoruz gönlümüzü, ufkumuzu. Kim bilir ne şölenler, şölenlerde dağıtılacak ne merhemler hazırlanıyor içimizde bize. Bizim kulağımızda kulaklık; yürüyoruz acımızla, kırgınlıklarımızla, öfkemizle… Ahh, duyabilsek keşke.

“Aşk eteğin tutmak gerek,
Akıbet zeval olmaya.
Aşktan bir elif okuyan
Kimseden sual olmaya.”

Böyle parça pinçik bir kalple seni ancak aşk anlar dersin canım Yunus. Eğer paramparça olduysa kalbin ve onaramıyor, tamir edemiyorsan bir türlü; onu ilk yapana ver ve yaslan arkana. O bilir ne yapacağını. Peki Pirim Yunus, başım üstüne, gönlüm üstüne…

“Yunus, ne hoş demişsin, bal u şeker yemişsin.
Ballar balını buldum, kovanım yağma olsun…”

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version