Geçen zaman dilimine baktığımızda, başarıyı yakalayanlar kendi kimliğini yakalayıp, sadece akılı çerçevesinde hareket edip, kimseye özenmeden yol bulan insanlar olmuştur.
Çağımız insanı eski zaman insanları ile kıyaslandırıldığında, sosyal hayatın aşırı yaygınlığına bağlı olarak sürekli bir özenti içinde olduğu görülmekteyiz. Sistemin insanları bu özenti içine sokması, insanların gerçek kimliklerini bulmaları yerine, sürekli bir hayal dünyasında yaşamaya mahkum etmektedir. İnsanların hayal dünyasında yaşamaları sonucu, kendi kimliğini ve aklını bulup kullanmaması sonucu, hayata sürekli eksik kalıp öyle yaşamaya mecbur olmaktadır. Tabi buna gerçek bir yaşam denilirse.
Bu türde insanların ve düşünce yapıların oluşması, kimi insanların çıkarlarını nasıl etkileyecek diye bakacak olursak; kendi iradesi oluşmayan, bazı düşünce akımlarına ve kimi insanların hayat felsefesine göre yaşayan insanlar, hali hazırda olan yaşamın aksi bir hareket veya düşünce akımı oluştuğunda, kendi aklı ile değil de, daha önce yaşamış insanların veya başka düşünce akımları ve ülke yaşantılarının etkisiyle o aksiliğe meydan okumaya çalışır. Tabi bu aksilik, o milletin anlayışına aksi ise hiçbir sıkıntı olmaz fakat, bu ülke barışa ve başarıya yürüyorsa, bazı insanların kurduğu proveke düşünceler, bu hayal dünyasında olan insanların kendi barışı ve başarısını da kendi eliyle yok etmeye sebebiyet verebilmektedir.
İslam dininin kitabı Kur’an-ı Kerim’de, geçmiş peygamberler ve insanların hayatları açıklanırken, onlara özenmeyi veya onları yermeyi değil de onlardan ders çıkarıp akıl sahipleri olarak düşünüp tefekkür etmeyi bildirir. Yani, insanların temelde eğitimleri yapılırken, bir ülkenin temel eğitiminde, her bireyin aklını nasıl kullanmasını, varlığının önemini, kimsenin etkisi ve çağrısına göre hareket etmemeyi öğretmelidir. Her bireye önce kendi varlığı aşılanmalıdır.
Toplumumuzda manevi duygularımızı etkileyen bazı müziklerin, derin konuşmaların, etkileyici görsellerin yapılması, toplumdaki bazı insanların akıllarını çelmeye, daha kendi varlıklarını ve akıllarını kanıtlamamış insanların etkisiyle bir topluluk oluşturup, kendi düşünce ve isteklerini hayata geçirmeye çalışılmaktadır. Bunlar bazen başka ülkelerin oyunları bazen de ülke içindeki düşman veya ülke genelinin değil de sadece kendi çıkarları doğrultusunda yaşayan insanlar olabilir. Bu da her ülke için başarıya engel olmaya, iç karışıklıklara sebebiyet vermektedir. Aynı zamanda, bazı insanların hakları korunurken bazı insanlara haksızlığa neden olabilmektedir.
Bana göre tabi ülke geneli önemli olsa da, insan varlığının hiç edilmesi daha önemlidir. Çünkü dünya yaşamı gelip geçicidir. İnsanın gözünün gördüğü ve kulağının işittiği her şeyi tefekkür edip anlamalıdır. Kendi yaşamının hakikatini, kendi varlığının önemini, aslolanı bulup ona göre yaşamalıdır.
İnsanları bu şekilde eğitilen, bu düşünce akımına göre yetişen her ülkenin hiçbir bireyini kimse etkileyemez ve ülke içinde fitne ve fesada sebebiyet veremez.
Ama şu yaşantımıza baktığımızda, özellikle genç nesle baktığımızda, nerdeyse kendi kültürel değerlerinin dahi farkında değiller. Doğru ve yanlışı kendi akıllarına göre değil de bazı tv kanalları, sosyal medya sayfaları, ekranlarda düşüncelerinin kaynakları tam belli olmayan bazı insanların etkisinde olduğunu görüyoruz.
Manevi ve kültürel değerler değil de, alışılagelmiş, sorgulamayan, çıkar ve para adı altında oluşan kazanımlara yönelmiş insanları artık her yerde görmekteyiz maalesef.
Gecenin bir vaktinde, dünya telaşı ve hatta ailesinin gürültüsünden dahi arınmış, hak ve hakikati, insan gerçeğini anlatan bir kitabı eline alıp, altını çize çize okuduktan sonra, gecenin en deminde gözlerini kapatıp hak ve hakikati, vicdanlı olmayı, kendi eksik yanlarını ve yanlışlarını değerlendirip yeni bir güne hazırlanan insanları neredeyse hiç mi hiç görmüyoruz artık.
Okumanın bir yere kadar olduğunu, kendi varlığının en derinini anlamış, gerek akılla ve gerekse de aşkla terbiye olmuş, bir duvar kenarında sessizce hayatı tefekkür ederken, etrafında toplanan, ona yolu düşen insanlara doğruları, gerçekleri, hakikati anlatıp öğüt veren insanları malesef hiç mi hiç görmüyoruz artık.
Aksine, saçma sapan hareketler ve sadece insanın gülme merkezini etkileyecek ve ilgi çekecek sahneler çekip yayınlayan, hayatın gerçekleri kendisine ağır gelen, deve kuşu misali kafalarını sosyal medyaya gömen ve bu sahnelerle para kazanan veya birilerinin para kazanmasına sebep olan insanlarla dolup taştı dünyamız.
Böyle insanların ölümü de yaşamı da acıtır her yüreği. Yaşadı desek eksik olur, öldü desek fazla olur. Çünkü en acı ölüm, en işkenceli olan ölüm değil, hiç uğruna olan ölümdür. En yüce ölüm ise, en sade ölüm değil, amacı en yüce olan ölümdür.
Dünya hayatı nasıl ilerlerse ilerlesin. Teknoloji çılgınlığı ne kadar yaşanırsa yaşansın. Modernlik modaya ne kadar bağlanırsa bağlansın, insan için her daim olması gereken hak ve hakikati tefekkür edip yaşamaktır. Aklı çelinen insanlar medyanın modasına bakarken, hakikate değer veren insanlar için moda her zaman ahlak, kültür, vicdan ve merhamet olmuştur. İster elbisesi pul olsun, ister saraylarda sultan olsun, onun için önemli değil, onun için önemli olan hakiki bir kul olsun.
İnsanların bizi hayal alemine sürüklemesine engel olmalıyız. Aklımız bizde kalmalı, başka akılların etkisinde yaşamamalıyız. Bir varlığımız olmalı, gölgede olmayan, gölgesi olan bir varlık. Bir gölgeniz olsun…
Saygılarımla…