Bazı meslekler vardır ki bir güne sığmaz… Öğretmenlik de işte tam olarak böyledir. Takvimler 24 Kasım’ı gösterdiğinde öğretmenlere adanmış özel bir günde buluşuruz; ama aslında biz, takvimin her gününde o görevin içindeyiz. Sabahın en erken ışığında okulun yolunu tutarken de, gecenin en sessiz saatinde sınav kâğıtlarını değerlendirirken de öğretmeniz. Görevimiz sadece ders anlatmak değil; bir çocuğun gözlerinde umudu görebilmek, bir cümlenin içine cesaret gizleyebilmek, yeri geldiğinde bir ses, bir nefes, bir dost, bir baba, bir anne olabilmektir.
Öğretmenlik bazen görülmeyen bir fedakârlıktır. Kimse bilmez bazen uykusuz kaldığımız geceleri, kendi evladımızı birkaç saat daha az görmeyi göze alışımızı… Ama yine de sınıfa girdiğimizde bütün yorgunluklarımız kapının dışında kalır. Çünkü karşımızda ışığını arayan gözler vardır. Ve biz öğretmenler biliriz ki kimi zaman bir cümle bile yön değiştirebilir bir ömrü. Bu yüzden dikkatle konuşuruz, özenle dinleriz; çünkü çocukların kalpleri kırılgan, umutları ise çok değerlidir.
Her yıl yüzlerce öğrenciyle karşılaşırız; bazılarını hemen hatırlarız, bazıları zamanla unutulur belki… Fakat aslında her öğrenci bizden bir parça taşır gider. Belki yıllar sonra bir sokakta karşılaşırız ve “Hocam sizin bir sözünüz hayatımı değiştirdi.” der. O an anlarız ki öğretmenlik, yalnızca sınıfla sınırlı değildir. Biz aslında nesillere dokunuruz; zamanın bile değiştiremeyeceği izler bırakırız.
Öğretmenlik bazen bir bakışta “Anlıyorum seni.” diyebilmektir. Bazen sessizce omzuna dokunmaktır bir öğrencinin. Bazen de “Yapabilirsin, ben sana inanıyorum.” demektir. Çünkü biz biliriz ki her çocuk aynı şekilde açmaz çiçeğini. Kimisi güneşi bekler, kimisi yağmuru… Ama her çocuk doğru dokunuşu bulduğunda mutlaka filizlenir. Ve biz öğretmenlerin en büyük mutluluğu, işte o filizlenişi seyretmektir.
Bu yüzden bu meslekte en değerli şey maaş ya da makam değildir. En değerli şey; bir çocuğun yüreğinde yer edebilmektir. Bir öğrencinin hayalinde, adının yanına bir teşekkür koyabilmektir. Belki teşekkür bile etmezler; fakat biz karşılıksız severiz onları. Çünkü öğretmenlik bir meslek değil, bir ideal, bir yaşam biçimidir. Bir yemin gibi; kalbe söylenmiş, vicdana kazınmış bir söz gibidir.
Bazı günler yoruluruz, bazı günler “Acaba emeğim boşa mı gidiyor?” deriz içimizden… Ama sonra sabah yine sınıfa gireriz. Çünkü bizim en büyük gücümüz; umut etmeyi hiç bırakmamamızdır. Ve öğretmen dediğin, bazen kendi hayatında zor günler yaşasa bile sınıfa girdiğinde yüzünde tebessüm taşıyabilendir. Çünkü bilir ki; öğrencisinin gözünde göreceği küçücük bir heyecan, bütün yükleri hafifletmeye yeter.
Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü… Ama öğretmenlik bir güne sığmayacak kadar büyük, saatlere değil; yıllara yazılacak kadar kıymetli bir hikâyedir. Bizim adımız çoğu zaman mezuniyet törenlerinde anılmaz, fotoğraflarda belki görünmeyiz… Ama yazdığımız şey hayatın ta kendisidir. Çocukların büyüme hikâyelerine bir cümleyle bile olsa dokunuruz. Ve aslında her öğretmen, bir öğrencinin hayat kitabında görünmeyen satır arasıdır…
Belki çok alkış duymayız. Belki çoğu zaman yaptıklarımız fark edilmez. Ama biz iyi biliriz ki bir toplumun kaderi, sınıfın kapısı açıldığında başlar. Geleceğin mimarları, doktorları, hukukçuları, mühendisleri… hepsi önce bir öğretmenin gözlerinde gördü kendi ışığını. Bu yüzden öğretmenlik, aslında geleceği inşa eden görünmez bir mimarlıktır.
Bugün kendimize soralım: Öğrettiklerimizden daha fazlası, acaba nasıl bir insan olduğumuzla mı ilgilidir? Çünkü öğrencilerimiz bazen sözlerimizi değil, karakterimizi öğrenirler. Bu yüzden öğretmenlik, sadece bilgi aktarmak değil; iyi insan olabilmenin yolunu gösterebilmektir. Eğer bir öğrencimiz yüreğindekini saklamayı değil, cesurca ifade etmeyi başarabiliyorsa… eğer adaleti, merhameti, dürüstlüğü kendine ilke edinebiliyorsa… işte o zaman gerçekten öğretmen olmuşuz demektir.
Bu meslek bir mirastır. Mustafa Kemal Atatürk’ün “Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır.” sözünü taşıyoruz kalbimizde. Bizim eserimiz binalar, köprüler değil; düşünen, hisseden, adaletli, vicdanlı insanlardır. Ve bu eser, dünyanın en büyük eseri sayılmaz mı?
Bugün, kendi kendime içten bir teşekkür etmek istiyorum:
“Vazgeçmediğin her gün için, umudu koruduğun her sabah için, yüreğini mesleğine kattığın her dakika için… İyi ki öğretmensin!”
Çünkü öğretmenlik, yalnızca bir iş değil; her sınıfta yeniden doğan bir hayat, her öğrencide yeniden filizlenen bir umuttur.

