Delik

Meltem Tuncay 42 Görüntüleme 1 Yorum
6 Dak. Okuma

Arka tarafı arazi olan bir bölgede güvenlik görevlisi olarak çalışan Hasan, burada çalışmaya yeni başlamıştı. 1 haftadır gece nöbeti kendisindeydi. Arazi çok büyük değildi. Tellerle çevrili boş arazinin ortasında büyük bir delik vardı. Deliği sadece uzaktan görmüştü. Deliğin yanına yaklaşması yasaktı. Görevi o bölgeye kimsenin girmemesini sağlamaktı. Boş arazideki bir deliği korumak için normal zamanda kazandığı maaşın üç katını alıyordu. Paraya ihtiyacı olduğu için bu işi kabul etmişti. Kendisinden sadece üç şey istemişlerdi. Asla soru sorma, asla deliğin yanına gitme ve ne olursa olsun oraya kimsenin gitmesine izin verme.

“Sakın uyuma ve gözünü oradan asla ayırma.” demişti patronu. Her yerde üst düzey teknolojiyle donanmış kameralar vardı. Hasan çalışkan ve dürüst bir adamdı. Bu işe kabul edilmesinde sadık, güvenilir ve çalışkan olması etkili olmuştu. O gece yine nöbetçi olarak çalıştığı bir geceydi. Deliğin bulunduğu yerde bazen yoğun bir sis bulutu oluşurdu ve bu durum kendisini fazlasıyla endişelendirse bile soru sormamayı çok iyi beceriyordu.

Kameralara bakmaktan gözü yorulduğunda biraz müzik dinleyip gözlerini kapatırdı. O gece yine gözleri sulanmış ve ağrımaya başlamıştı. Gözüne iğneler batıyor gibi hissediyordu.

Gözlerini kapattığı sırada burnuna keskin bir koku gelmişti. Bu koku kötü ve keskin bir kokuydu. Zaman zaman bu kokunun delikten geldiğine emindi. Koku dayanılmaz hale gelince temiz hava almak ve uyuşan bacaklarını esnetmek için dışarı çıkmak istedi. Koku resmen delikten geliyordu. Oraya gitmek yasaktı fakat sanki bir şey onu çekiyordu. Deliğin yanına gitme ve içine bakmak için büyük bir istek duyuyordu. Kameraları iki dakikalığına kapatmak ve ve bakıp gelmekten hiç zarar gelmezdi. Yasak daha ilgi çekici geliyordu ve neyi koruduğunu bilmek hakkıydı. Maaşı çok iyiydi, bu yüzden yakalanmak istemiyordu. Kamerayı kapatabilir, zaman ayarlarıyla oynayabilir yada bazı görüntüleri silebilirdi. Zaman ayarlaması yapmak sadece bir dakikasını almıştı. Yakalanmadan gidip gelecekti, kimsenin haberi olmayacaktı. Merakı gittikten sonra kendisine kahve yapacak ve çöreğini yiyecekti. Hava oldukça soğuktu, ceketini omzuna aldı. Telleri geçip deliğe doğru yürümeye başladı. Bu delikte ne vardı bu kadar korunması gereken? Nükleer bir kaçak olsa radyasyon sızıntısı filan kendisine koruyucu bir kıyafet verirlerdi. Burada ne işi vardı? Yakalanırsa direkt kovulurdu. Yine de kendisini durduramıyordu. Bacakları adım atmaya devam etti. En sonunda orada, deliğin başında dikilmiş duruyordu. Biraz daha eğilip dikkatli,ca bakmak istedi. Fakat o kadar karanlıktı ki hiçbir şey göremedi. Geceden bile daha karanlık simsiyah bir çukurdu. Küçük fenerini çıkardı. Işık karanlığı biraz dağıtmış, daha görünülür kılmıştı.

Yine de dibi hala göremiyordu. Orada bir şey vardı. Çok derin bir çukur değildi. Çukurun dibinde bir pencere vardı. Pencere mi? Yakından bakmak için deliğin içine atladı. Eski ahşap bir pencereydi bu. Bir anda pencereden bir ışık yayıldı. Hasan büyük bir şaşkınlık içindeydi. Merakı daha da artmıştı. Pencereyi açtı. Küçük ışık hüzmesi arttı ve gözünü açamayacak kadar parlak bir ışığa dönüştü. Hasan, gözlerini açtığında kendisini anneannesinin evinde bulmuştu. Evin içi hiç değişmemişti. Çocukluğundaki gibi aynıydı. Ama burada olması imkansızdı. Çünkü bu bina çok uzun zaman önce yıkılmıştı. Bu bir rüya olmalıydı. O sırada mutfakta bir tıkırtı duydu. Koridoru geçerek mutfağa doğru yürüdü. Anneannesi elinde bir tepsiyle mutfaktan çıkmıştı. Tepsideki bütün bardakların içinde kahverengi pis bir sıvı vardı. Yaşlı kadının elleri zangır zangır titriyordu. Tepsideki tüm bardaklar birbirine çarpıyor ve tiz bir cam sesi çıkarıyordu. Bardaklardaki kahverengi sıvı dökülmüştü. Hasan tepsiyi yaşlıkadının elinden aldı ve birlikte oturma odasına gittiler. Hasan anneannesine dikkatlice baktı. Anneannesi koltuğa oturduğundan beri gözünü hiç kırpmamıştı. Çok donuk bakıyordu. “Anneanne?” diye seslendi Hasan.
Yaşlı kadından bir tepki ya da cevap gelmedi. Kadının yanına yaklaştı ve yüzüne daha dikkatle bakmaya, incelemeye başladı.

“Anneanne iyi misin? Dedem nerede?”

Anneannesi birde ayağa kalkmıştı. Kafasını yana yatırarak sabit bir şekilde bakıyordu. Bakışları Hasan’ı ilk defa görüyormuş gibiydi. Başını sağa ve sola sallıyordu. Hasan korkmaya başlamıştı. Yaşlı bir insanın bu kadar hızlı hareketler yapması imkansızdı. Anneannesi birden durdu. Tepsiye yöneldi. Bardaklardaki yarım kalan kahverengi sıvıyı içti. Sonra da tiz bir kahkaha atmaya başladı. Hasan hızla ilk girdiği salona koştu. Salonun en dibindeki ahşap pencereyi gördü. Yaşlı kadın arkasından koşmuş bacağını yakalamıştı.

Yüzü değişmiş derisi soyulmuş ve korkunç bir yaratığa benzemişti, korkunç sesler ve çığlıklar çıkarıyordu. Yaratığa tekme atarak onu uzaklaştırdı ve kendisini hızla pencereden dışarı attı. Pencereyi de arkasından sımsıkı kapattı. Pencerenin kapanmasıyla birlikte kendisini arazide buldu. Hızla güvenlik klübesine döndü. Görüntülerin ayarını düzeltti ve gerçek kaytları açtı. Orada ne olmuştu? Kayıdı açtı, deliğin içine girdikten sonra sadece ışık gözüküyordu başka bir detay gözükmüyordu. Videoyu ilerletti. Delikten kendisinin korku dolu çıkışını izledi. Kendisinden birkaç saniye sonra pencerenin ışığı yandı ve delikten bir şey çıktı. Videoyu geri sardı tekrar izlemeye başladı. O sırada arkasından birbirine çarpan bardaklardan gelen tiz sesi duydu. Arkasına döndüğünde elinde tepsiyle anneannesi duruyordu.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
1 Yorum
  • İnanılmaz sürükleyici bir hikaye. Devamı gelecek mi diye merak ettim. Okurken ürperdim çok başarılı buldum. Daha fazla hikaye bekliyoruz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version