Düş İnce

Abdullah Altunkup 30 Görüntüleme Yorum ekle
3 Dak. Okuma

Bu sabah bütün umutsuzluklara rağmen güneşin doğuşunu bekledim, ne var ki akşam batışını izlediğim his yoktu içimde. Neden bilmiyorum, bugün bulutlar yeryüzünden gözyaşlarını toplasın istiyorum, diye avazım çıktığı kadar bağırmak istedim. Aklımda deli sorular rahvan atlar gibi dört nala koşarken nasıl bir ruh halindeyim inanın onu da bilmiyorum. Bu gecenin sonunda doktorlar kafa kafaya verip tüm hastalıkları tedavi etsin ya da tüm şairler bir araya gelsin ve bir dörtlük şiir yazsın, olmaz mı?

Bir sabah herkes bir dakikalığına küssün ve o altmış saniye sonunda tüm insanlar barışıp sarılsın desem kimse dinlemez beni eminim. Bir sonbahar akşamı lokman hekim gelsin ve unutmaya çare bulsun demeyeceğim. Önce milyonlarca akıl hastanesi yapıp bir o kadar da psikolog lazım olur, düşüncesi vazgeçmeme neden oldu. Sonra doğaya merak saldım. Papatyanın güneşe bakışını, gülün bülbüle kalp atışını düşledim. Sonra ne mi oldu? Bir günlüğüne zaman dursa, güneş kızar mı, ay darılır mı, sorusunu defalarca sordum kendime. Ben hayalle yaşamaya mecburum gibi hissediyorum bazen. Ya siz? Dedim ya güneşin batışını izlerken ki mutluluğum ya da umudum doğuşunda yok olmuştu. Her yeni gün taptaze doğarken o sevimsiz his niçin peyda olmuştu bende? Zannımca kabus görmüştüm, zar zor uyumayı başardığım o uzun gecede. Anlamıştım. Bulutlar hiç bir zaman yeryüzünden gözyaşı toplamayacak, güneşin sessizce giderken bıraktığı kendine has kızıl renk sadece bana ait olmayacaktı. Anlamıştım. Tüm insanlar asla kucaklaşmayacak, dünya üzerinde hastalıklar hiç bitmeyecekti. Anlamıştım. İki şair bile bir araya gelip bir dörtlük yazamayacak, lokman hekim gelip unutmaya çare bulmayacaktı. Yıllar önce yazmıştım. Ben, hayatın kitaplarda yazdığı gibi olmadığını çoktan anlamıştım, diye. İnsan, anlaması ve anlatması zor bir varlık. Bazen her şeyi unutmak ister bazen de unuttuklarını hatırlamak için tüm gücünü kullanır. Ne acı değil midir? İnsanın çakıl taşı misali tek tek biriktirdiği anılarını avuç avuç göle atarcasına kaybedip elleri konunda kala kalması. Ben, yıllar sonra da olsa bunun çözümünü buldum zannımca. Cevap mı? Anı anında yaşa. Gülecek zaman doyasıya gül, eğlenecek zaman gönlünce eğlen, ağlanacak zaman ederi kadar ağla ve sabah her şey yoluna girmişçesine çay koy ve yeniden başla.

Son bir şey: Ne hayallerinden vazgeç ne de umutlarından. Asla umudunu kaybetme. Akşamı alaca karanlıkta bırakan güneş, seher vakti yepyeni müjdelerle gülümseyerek gelecek, emin ol.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version