İnsan zihni karmaşık ve öznel bir yapıdır. Her bireyin kendine özgü bir bakış açısı vardır ve bu, geçmiş yaşantılardan, ebeveyn öğretilerinden, toplumsal normlardan, kültürden, kısacası birçok faktörden etkilenmektedir. Zihnimizi akan bir su metaforuyla benzeterek anlaşılmasını daha somutlaştırabiliriz. İnsan, çoğunlukla istenmeyen düşüncelerden kurtulmak için çok çaba gösterebilir ve bu durum kişi için çok yorucudur. Ancak zihni, nehirdeki su gibi akışını durduramadığımız bir olgu olarak yaklaştığımızda ve zihnin aslında doğal bir sürecin parçası olduğunu kabul ettiğimizde, düşüncelerle boğuşmaktan vazgeçeceksiniz.
Düşünceler, kontrol edilmesi zor bir yapıdır ancak düşüncenin kılık kıyafetini veya rengini değiştirebiliriz. Ancak bir düşüncenin değiştirilip değiştirilemeyeceğine karar vermek için önce bu düşüncenin faydalı mı, zararlı mı olduğuna karar verilmeli. Ayrıca bunlara ek olarak da düşünce, sizin zihninizi ne kadar meşgul ediyor? Sıklığının artması, aslında sizin düşüncenize bir vücut çizdiğinizi, hatta belki ona bir isim bile taktığınızı gösterebilir. Bu demektir ki düşünceniz, sizinle hayat bulmuş ve zihninizde yaşamaya çalışmaktadır. Bu sürece gelmeden önce bazı önlemlerden bahsedelim. Düşünceye önem vermeden, zihninizden bir su gibi akmasına izin verin.
Zihin birçok şeyle bağlantı kurar ve bazen kendinizi suçlu hissedeceğiniz veya kendi benliğinizi sorgulayacağınız kötü şeyleri size getirebilir. Bu durumda, bu düşüncelerin sizin bir parçanız olmadığını kabul ederek geçip gitmesine izin verin. Onların kendinizin bir yansıması olduğu kanısına varmayın. Düşünceler bazen sizden bağımsız olarak var olabilir.
İnsana zarar veren ve olumsuz olan düşünceleri değiştirmek ve yeniden sağlıklı hâle getirmek için hangi olaylarda, kimlerle, hangi ortamlarda, ne sıklıkla maruz kaldığınızı fark edin. Bu olumsuz düşüncenin ortaya çıkmasına kaynaklık eden olayların yapısı ve yaşamınızdaki bağlantısını inceleyin. Düşünceye dair çocukluk yaşantılarınızda oluşabilecek, kendinizin inandığından çok diğer insanların (özellikle ebeveynler) söylemleri, kuralları, tanımlamalarından kaynaklanıp kaynaklanmadığına incelenmeli. Kendimize dair inançlarımız, özellikle yaşantılardan ziyade başka insanların bize söyledikleri, toplumsal kurallar, kültürel faktörlere dair olumsuz benlik inançlarını oluşturmuşsa, bu benlik tanımlamalarını gerçekçi bir şekilde değerlendirmelisiniz. Size bencil, cimri gibi etiketlenmeler yapıldığını varsayalım. Bu durumda, kendinizi bir başkasının bakış açısıyla değil, kendi bakış açınızla değerlendirmeniz önemlidir.
Sevilmemiş veya ihmal edilmiş ailelerde büyüyen çocuklar, ileri yaşantılarında bu duyguları içselleştirmekte ve kendini sevilmeye layık olmayan, değersiz biri olarak görebilmektedir. İnsan, insan olabildiği ve özünü koruyabildiği sürece değerli bir varlıktır. İnsanlar, tanımlamalardan fazlasıdır. Geçmiş yaşantılardan sıyrılıp tamamen yeni, gerçekçi bir ben oluşturmak zor bir süreçtir. Ancak kendinizi tanıyarak ve daha olumlu ve gerçekçi değerlendirerek ilk adımı atabilirsiniz. Sevgiyle ve şefkatle kalın.