Her çocuk bir kahramanla büyür. Bazılarınınki masallardaki gibi pelerinlidir, bazılarınınki çizgi romanlarda yaşar. Benim kahramanım ise hayatın tam ortasındaydı; iş dönüşü yorgun adımlarla ama dimdik yürüyen, elleri nasır tutmuş, gözleri umutla parlayan bir adam: Babamdı.
Babam… Adını her andığımda boğazıma düğümlenen, çocukluğumun en güvenli sığınağı, sessizce sevmeyi en iyi bilen adam… Bazen tek bir kelime etmeden, sadece varlığıyla iyileştiren… Bazen gökyüzünü başıma yıkılmaktan koruyan bir dağ gibi duran…
Onun elleri hâlâ aklımda. Sertti ama sıcacıktı. Beni ilk kez yürürken tutan, bisiklete binerken arkamdan destek olan, “Düşersen kalkarsın, ben buradayım” diyen ellerdi o eller. Hayat bana ne öğretmişse; sabrı, mücadeleyi, sevgiyi, sessiz fedakârlığı, hepsini ondan öğrendim.
Babam bazen çok az konuşurdu ama her kelimesi yıllarca yankılanırdı içimde. Çünkü bilirdim ki o, konuşmaktan çok yaparak öğretmeyi seçmişti bana. Sabahın en erken saatinde işe gidip, akşam yorgun argın dönerdi ama bir kez bile “yoruldum” dediğini duymadım. O suskunluğunun içinde bir dünya taşırdı: Sorumluluk, şefkat, güven, emek ve sonsuz sevgi.
Zaman geçtikçe büyüyoruz sanıyoruz ama bazı duygular var ki hiç büyümez. Mesela babaya duyulan ihtiyaç… Yaş kaç olursa olsun, insanın sırtı ancak babasının varlığıyla daha dik durur. Bir telefon sesiyle bile içimiz ferahlar bazen; “Ben buradayım, merak etme” diyen o güven dolu sesi duymak bile yeter. Çünkü baba, sadece bir aile ferdi değil, evin direği, evladın yüreğindeki duvar gibidir.
Çocukken onun ayak izlerine basmaya çalışırdım yürürken. Ne kadar büyük gelirdi o adımlar… Yetişemediğimde üzülürdüm ama sonra fark ettim ki babam zaten hep yavaş yürürdü, ben yetişeyim diye. Hayat da öyle değil mi aslında? O hep bir adım geriden destek verdi, ama hiç düşmeme izin vermedi. İşte o yüzden, en çok onun sessiz varlığına teşekkür borçluyum.
Büyüdüm. Belki artık onun omzunda uyuyacak yaşta değilim. Ama yorgun düştüğümde, bir omuz aradığımda hâlâ aklıma ilk onun omzu gelir. Biliyorum, bazen ona duygularımı anlatmakta zorlandım. “Seni seviyorum” demek, nedense hep biraz zor oldu. Ama içimdeki çocuğun en yüksek sesiyle bağırmak istiyorum şimdi: “İyi ki varsın baba!”
Bazen de içimi sızlatan şey, artık aramızda olmayan babaların ardından gelen sessizliktir. Bu yazı, yalnızca babasına sarılabilenlere değil, artık sadece dualarla seslenebilenlere de… Eğer gökyüzünde bizi izleyen bir baba varsa, bilsin ki onun yokluğunda bile bıraktığı izler silinmiyor. Hâlâ onun öğrettikleriyle yaşıyoruz, hâlâ onun bıraktığı sevgiyle ayakta duruyoruz.
Çünkü bazı adamlar gider ama ardında hiç eksilmeyen bir varlık bırakır: baba olmak tam da budur.