İnsanların hayatında büyük sınavlar vardır… Benimkisi karbonhidratlarla aramda süren bitmeyen bir mahkeme davasıydı.
Her şey bir sabah pantolon düğmesinin bana “Artık olmuyor kardeşim, bu ilişki yürümüyor.” demesiyle başladı. Koptu gitti. Ben bir şey yapmadım, o kendi kendine özgürleşti.
Ama suçlu kim? Ben. Çünkü ülkemizde kopan her düğmenin ardında bir Emrullah hatası aranır.
Aynaya baktım, yüzüme ciddi bir ifade verdim:
“Emrullah… Ya pantolonu değiştir ya hayatı.”
Ben hayatı değiştirmeyi seçtim. Pantolon hâlâ dolapta, beni görünce güldüğünü hissediyorum. Diyete başladım…
İlk gün menüm: haşlanmış yumurta, salatalık, şekersiz çay. Ben bu sadeliğe bakınca iç sesim megafonla bağırmaya başladı:
“Kardeeeş… Bir tane simit yesek ölür müyüz?”
Simit… Türk halkının çekirdekten sonraki en büyük duygusal destek unsuru. Ülkece motivasyonumuz düşük olduğunda hep o geliyor akla. Sıcak, gevrek ve her daim hain.
Öğleye kadar direndim. Sonra işyerinde döner kokusu yayıldı. Klimayı kapatsak bile fayda yok. O koku, NASA’nın bile kontrol altına alamadığı bir güç.
Birinin “Bol soslu olsun abi!” dediğini duydum. Ben de içimden dedim ki: “Ben de bol iradeli olayım.” Tabii sadece içimden dedim, dışımda irade sıfır.
Köşede tavuk salatayla oturuyorum… Tavuk kuru, ben moralsiz. Salatadaki tavuğa bakıyorum, sanki o da diyetten şikâyetçi. “Biz buraya nasıl düştük?” der gibi…
Öğleden sonra markete uğradım. Light yazan bir yoğurt gördüm, alacaktım… Sonra fark ettim: “%30 daha az kalorili.”
Duygusal matematiğim o an devreye girdi:
“Peki ben %30 daha az acıkabiliyor muyum?”
Cevap: hayır.
Tabii ki de ben normal tam yağlı yoğurdu aldım, light olan bana bakıp hayal kırıklığına uğradı.
İkinci gün kalorileri sayan bir uygulama indirdim. Benden daha disiplinli. Bir mandalinaya bile hesap soruyor:
“Bu mandalina 62 kalori.”
Ben: “O kadar tatlıysa günahı benim boynuma.”
Ama uygulama robot gibi, ben romantik. Uyum sağlanamadı, üçüncü gün ayrıldık.
Üçüncü gün tartıya çıktım: +200 gram. Yani ben diyet yapıyorum, vücut “yiyormuş gibi” davranıyor. Tartı da beni yargılayarak bakıyor. Sanki ağırlığımı ölçmüyor da hayatımdaki yanlış kararları tartıyor.
Ben de durumu bilime bağladım:
“Sabahları yerçekimi biraz fazla çalışıyor olabilir.”
Dördüncü gün kendime yeni bir yaşam felsefesi geliştirdim: “Moral yemeği.” Zayıflatmıyor ama ruhun kalorisi tamamlanıyor. Brokoli değil, mutluluk lazım.
Beşinci gün pes ettim. Kendime dürüst davrandım: Ben açken iyi bir insan değilim. Açken insan ruhunun Windows güncellemesine döndüğünü fark ettim: Herkese hata mesajı veriyorum.
O zaman anladım ki… Ben bu diyette aslında açlığı yenmeye çalışmıyorum. Kendi kendime yetebilmeyi, kendimi affedebilmeyi arıyordum. İnsan bazen kilo değil, yük veriyor aslında.
Ama yine de bu süreçte bir aydınlanma yaşadım. Aslında biz kilo vermeye çalışmıyoruz… Kendimizi affetmeye çalışıyoruz.
Diyet bitti, kilo veremedim ama vicdanım kilo verdi. Artık hedefim zayıflamak değil, iç huzurumu korumak.
Şimdi kahvemi içerken düşünüyorum:
“Emrullah… Yağlar yerinde durdu ama mizahın six-pack yaptı. Kılıf aynı, yazılım güncellendi.”

