“Bu sabah da horozların ötüşüne taktı bu adam!” dedi kadın.
“İyi de, duymuyor musun, nasıl ötüyorlar?” dedi adam, yatağın içinde kıvrılırken.
“Horoz işte, nasıl ötecek? Senin için şarkı, türkü mü söylesin hayvan?”
“Horoz dediğin biraz güzel öter; ne bu, borazan gibi! Sanki boğazına odun sokmuşlar da onu çıkarmaya çalışıyor. Bak, bir de ötüşün sonunu getiremiyor; bak bak… Sesi hemen kesiliyor. Yaşlı galiba?”
“Adam, güldürme beni de kalk artık! Bak, öğlen oldu… Bu hayvanlar her pazar Mozart dinlemiyorlar ya!”
Evet, son zamanlarda horozların ötüşüne iyice takmıştı bu adam. Şehrin ortasında, mahallesinde iki komşusu tavuk beslemeye başlamış, hatta birinin ördekleri de var. Sabahları bir başladılar mı, hepsi aynı anda inatla ötüyor. Horozların ardından tavuklar başlıyor; ne varsa… Gıt gıt gıdakkk! Sonra bacak kadar boylarıyla minik ördekler katılıyor bu konsere. Eskiden kümeslere tilki ya da çakal dadanırdı; o zaman bir feryat figan sarardı ortalığı. Bunlar da öyle. Bir de Emine Abla’nın köpeği geri kalır mı?.. “Ben de buradayım,” diyor, boyuna posuna bakmadan. Mübarek assolist gibi! Hani şöyle, köylerdeki gibi güzel güzel ötseler, amenna! Ama bunlar doğru dürüst ötmeyi beceremiyor ki…
Hem şehrin ortasında tavuk, ördek bakmak da ne oluyor? Şehir böyle şeyleri kaldırabilir mi!
Tamam, hadi heves ettiniz, baktınız, diyelim; iyi de güzel ötmüyorlar ki… Hani şöyle, köylerde sabahları belli bir makamda ötüp sizi uyandıran horozlar gibi ötseler… Ah ah!..
Ya ördeklere ne demeli! Ne biçim ses çıkarma öyle! Bir de hep birden ciyaklamazlar mı?
Adam, yorganı iyice kafasına çekerken bunları düşünüyordu.
Bu horozların susması gerekiyordu. Bunun için ne yapmalıydı? Zaten uykusu iyice kaçmış, yatakta bir ileri bir geri dönerken düşünüyordu. Şikayet etse, olmazdı; o zaman komşularıyla kötü olurdu. Hem tavuk besleyen kadın, kaynanasının kankasıydı. Kaynanası arada ondan yumurta alırdı. Bizzat “Konuşup, rahatsız oluyoruz,” dese tepki gösterebilirlerdi. “Hiç olmazsa şu horozlar adam gibi ötsün,” dese, ona delirmiş gözüyle bakarlardı. “Horozun adam gibi öteni mi olur? Horoz, horoz gibi öter!” deyip işin içinden çıkarlardı.
Galiba bu iş iyice sarpa sarmıştı. Adam bir türlü bu işten kurtulamıyordu.
Kendini yatağın altına iyice gömdü; sesleri duymamayı deneyecekti. Her yerini iyice örterse, belki onları duymayabilirdi… Ama ne yaparsa yapsın, horozlar neredeyse beyninin içini bir konser salonuna çevirmişlerdi. Hani Pazar Konserleri’ni hiç sevmezdi ama, sanki zorla dinletiriyorlardı işte.

