Hz. Mus’ab bin Umeyr (Gönül Muallimi)

40 Görüntüleme
3 Dak. Okuma

Bu satırları okuyan kardeşim, lütfen dikkatini topla, gönlünü aç ve satırlarımın arasına öyle gir. Çünkü anlatmak istediğim bir hayat değil, imanla yoğrulmuş, fedakârlığın en yüce timsali bir ömrün hikâyesidir. Her kelimem sana emanet, her cümlem yüreğimize dokunan bir nasihat olsun. Mus’ab bin Umeyr’i anlatmak sadece bir sahabeyi tanımak değil, Allah’a adanmışlığın ne demek olduğunu idrak etmektir.

“Rabbişrahli sadri ve yessirli emri, vahlul ukdeten min lisani yefkahu kavli.” Âmin.

Hz. Ali (r.a.) Efendimiz rivayet ediyor, diyor ki: Bir gün Kâbe avlusunda oturuyorduk, baktık ki uzaktan Mus’ab bin Umeyr geliyor, ama eskiden tanıdığımız Mus’ab değil; saçlar dağınık, üzerindeki hırka yamalı, eskiden yürüdüğü yollarda bütün pencereleri açtıran Mus’ab değil, yani aynı Mus’ab değil. Aynı olayı Peygamber Efendimiz (s.a.v.) de görünce ağlayarak şu cümleleri söylüyor: “Şu genci görüyor musunuz? Anasının ve babasının en sevgili genciydi. O Mekke’de yürüdüğü zaman herkes onun yediğine, giydiğine, sürdüğüne hayran kalırdı. Ama gün geldi, Allah ve Resulü’nün sevgisi onun yüreğindeki her şeye galip geldi. İşte o genç bugün o sevginin bedelini ödüyor.”

Mus’ab bin Umeyr Efendimiz Mekkelidir. Doğum tarihi 585’tir, vefatı hicri 3’tür, yani 625 yılında vefat etmiştir. Lakabı “Mus’abu’l-hayr”, yani hayırlı Mus’ab. Efendimizden bu lakabı almıştır. Babası Umeyr bin Hâşim, annesi Hünas binti Mâlik’tir.

Kendisi Abduddâroğullarındandır. Yani bu kavim, Dâr isminde bir put var, o putun kulu manasına geliyor. Efendimiz (asm) ile dördüncü silsileden soydaştırlar. Kâbe’nin örtüdarlığı ve anahtarını koruma vazifesi ailesine aittir. Savaşlarda ise sancağı tutma vazifesi ailesine aittir.

Mus’ab bin Umeyr’in en büyük özelliği, gören gözler ona hayran kalıyor, bir de Efendimiz (asm)’a benzemesini düşünürsek güzelliği dillere destandır. Hiç hadis rivayet etmemiştir ama muazzam bir öğretmen, öğretici üslubu vardır. Lakin 1. Akabe Biatı’nda vesile olduğu insan sayısını görseniz, böyle bir muallimi tanımak için Asr-ı Saadet’e gitmeyi bütün kalbinizle dilerdiniz.

Şimdi bütün İslâm öğretilerine baktığımızda şunu görmemiz gerekir: Bir insan hem bir öğretinin talebesidir, hem de öğrendiği kadarıyla birilerinin muallimidir. Bu iki kanadı takmadığımız sürece hiçbir işe yaramayacaktır. Zira İslâm’ın medeniyeti bu ahval üzere oluşmaktadır. Birileri sana öğretecek, senin muallimin olacak; sen de birilerine öğreteceksin, birileri de senin taleben olacaktır.

Gerçek servet, Allah için verilenden ibarettir; hakikat uğruna can verebilecek kadar… O, annesinin gözünden sakındığı, Kureyş’in iftihar ettiği bir gençti. Ama gönlü Allah’a değince dünyalık ihtişam bir anda kayboluyor. Yüreğine iman ateşi dokunduğunda annesinin öfkesine, ailesinin baskısına rağmen geri dönmüyor. Çıplak ayakla, aç karınla dolaşmayı göze alıyor ama Allah Resulü’nden kopmuyor. Bugün bizler bir lokma ekmek, bir parça dünya menfaati için eğilir bükülürken, Mus’ab öyle değildi.

Ah Mus’ab… Seni ne kadar anlatmaya çalışsam da kelimeler kifayetsiz kalıyor. Çünkü sen, bir gencin imanla nereye yükselebileceğinin şahidisin. Rasûlullah’a olan sadakatin, bütün çağların gençlerine hem örnek hem vasiyettir. Vesselam.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version