İnsanlığın Cenazesi Kokuştu

Nagihan Çelik 45 Görüntüleme Yorum ekle
5 Dak. Okuma

Gök çığlıkla delindi, dünya çığlık çığlığa,
Yer çığlıkla titredi, alem çığlık çığlığa.

Kar etmiyor kapamak, gözümü kulağımı,
Yükselen bu çığlıklar, çürüttü dimağımı.

Aradım sahibini, bu çığlıklar nereden,
Bunlar kimin ya Rabbi, yükseliyor her yerden.

Allah’ım bu ne çığlık, hiç uyuyamıyorum,
Çığlıksız, bir tek köşe, bile bulamıyorum.

Her köşede bir çığlık, her köşede bir korku,
Kalp titriyor, yaş ılık, gecelerde yok uyku.

Vatanından ayrılan, bayrak çığlık atıyor,
Zehirlenen bir beyin, çığlıkla haykırıyor.

Göz yaşlı, his buruk, satılan beden çığlıkta,
Rahme nikahsız düşen, çocuk göğü sarsmada.

Okunmayan Kur’anlar, söyle çığlık atmaz mı,
Cemaatsiz camiler, çığlıkla kahrolmaz mı.,.

Aradım iksiri, çığlıksız göğe hasretim,
Göremem sessizliği, çığlıkla öldüm bittim.

Sukut için tek çare, sessiz ölümdür ancak,
İşte o an varlığım, huzura kavuşacak.

Sizin de uykularınız delik deşik, geceleriniz bölük pörçük, yüreğiniz yara bere, kafanız karmakarışık değil mi?

Safi gönlüme bakıyorum, çok acı çekiyor, içinde korku, ümitsizlik, bezginlik, hayal kırıklığı, acizlik, öfke birbirine girmiş, öyle ki ayıklamak imkansız gibi…

Aklıma bakıyorum, doğrular, yanlışlar, hırs, kin, intikam, masumiyet, azap, eziyet, hile ve daha nice değer beraber öğütülmüş…

Ne oldu, nasıl oldu da bu kadar öldü içimizdeki değerler…

Üzüntüme anlam veremeyip, onlar Müslüman bile değilmiş diyenler. Tek onlar mı ölen günde kaç kişi ölüyor diyenler, bakma, ilgilenme, onların dünyası, hak etmişlerdir diyenler…

Gerilim filmlerinde sahte sahnelere bile tahammül edemez sağlıklı bir gönül. Göstermelik bile olsa insana, canlıya eza, cefa, reva değildir. Bunun savunulacak tarafı yok…

Kendini modern topluma kabul ettirmek için dinden uzak bir profil çizer benim cahil insanım. Yok namaz kılmıyorum, hayır hayır oruç tutmam. İyi güzel, başın sıkışınca da elini açıp dua etme de gidip o gözünü boyadığın, modern bulup kendini yamamaya çalıştığın tanıdıklarından medet iste…

Ne zaman anlar insan kul olduğunu, ne zaman hisseder bir Rabbi olduğunu, ne zaman korkar tartıdan mizandan, hesaptan kitaptan? Bir ömrü har vurup harman savurmak için emanet almadığını ne zaman anlar.

İsteklerimiz masum, makul ve mubahtır ilk başta. Zamanı bunların daha fazlası için harcamaya başlar bu yolda bir çok inceliği, hassasiyeti kaçırmaya başlarız. Bir dostumuz daraldım konuşmaya ihtiyacım var dediğinde, kendimizi mutlu etme çabamızı öne alıp, vaktim yok deriz. Bu yeni öğretide zaten önce kendini sevmek, düşünmek, kollamak, onarmak, yüceltmek var. Canını sıkacak, yoracak, üzecek her şeyden kaçmak kaçınmak. Doğru yoldayım der işimize bakarız. İhtiyacı olan arar başının çaresini, çok da ilgilendirmez o saatten sonra zaten bizi.

Zaman bizim oldu, gönlümüz ve içindekilerde tek rotamız, bundan sonrası dümdüz ilerlemek, düşene basıp, eğileni itip, küseni, güceneni silip yürürüz. Artık bundan sonra olacaklar öyle hızlı olur ki aklımız hayalimiz durur.

Ben bunu hak ediyorum, çok çalışıyorum bu kadarı benim hakkım, ne yapıyoruz ki alemin yaptıkları yanında, Allah’ın rahmeti sonsuz bunu görmez bile, ohoo neler var bu bir şey mi? Nefsin sloganlarıyla hayat bulan arzular, uçuşmaya başlar ve uçurur günah alemine.

Zaman bizim, ferman bizim, biz kimiz, kiminiz. Desteden güç alır taneler. Desteden kopan tane güçdende korumadan da mahrum kalır. Toplumu bireyselliğe sürükledikten sonra sarmak, kuşatmak, gütmek, yönetmek çok daha kolaydır. Yanında dur diyecek, sevgisinden emin olup dur sözünü gönüllü dinletecek bir sevdiğin güvendiğin de olmayınca, gözüne gözüne sokulan eğlence, keyif, zevk adına ne varsa özgürce ve hoyratça yapar insan.

En güçlü duru cahilin, ELALEM di, ondan azat ettiler, ahlaki değerleri hiçleyip, dini ritüelleri safsata saydılar, seni kuru aklın ve azgın nefsinle bir başına bırakıp üzerine üzerine her türlü tahrik ve teşviki saldılar. Hadi tutun şimdi hangi ipe, hangi dala tutunacaksan.

İfadesi güçlü, hitabı kuvvetli azıcık da zeki olanlar önde gerisi arkada fareli köyün fareleri gibi sürüklenip duruyor insanlık bir o yana bir bu yana.

Aynı ekranda sefahatin doruğunda sahtekarlarla, saflığın zirvesinde masum kana bulanmış bebeler geçişiyor. Heyhat sahtekarın hezeyanı ve sonu masum bebeğin kanı ve sonundan daha çok dikkat çekip konuşuluyor.

İfadeler çok acı… İlk günlerde zulümde insan kayıpları sayı ve öldürüldü diye ifade edilirken artık sayı ve öldü şeklini aldı. Yavaş yavaş üçüncü dördüncü sıraya düşüp dikkatlerden kaçacak.

Ölenle işim yok benim, ölmediği halde ölmüşlerle ilgileniyorum. Belki bir an silkinip can bedendeyken, insan olmanın erdem ve değerlerini görebilirler diye…

Haber edilmeyen bir cenaze var, leşi dünyaya yayılmış, sevgisi öldü önce, dürüstlüğü, çalışkanlığı, adaleti, merhameti, şefkat ve hoşgörüsü, paylaşma yeteneği, özverisi, ilgi ve alakası, sabrı ve gayreti öldü yavaş yavaş insan olma vasıfları öldü.

Ortalıkta koskoca bir insanlık cesedi var, ucundan, başından kokuşuyor artık, herkes haline, şekline bir göz gezdirip yerini yurdunu bile…

Hızla gelen kıyametten önce insan, insan olma kıymetinin hakkını vere…

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Yazar
Yorum yap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version