Kimse sular kesilmeden tasarrufa gitmez. İş işten geçmeden bu müsriflik bitmez.
İsraf çemberinin ortasında kavrulup giderken herkes bu durumdan şikâyetçi olmasına rağmen, nedense kimse durumu düzeltmeye kendinden başlamıyor. Haberlerde barajların, göllerin kuruduğunu gördüğünde diğer insanlardan, müsriflikten, israftan yakınan adam; dişlerini fırçalarken açtığı suyun çokluğuna, abdest alırken akıttığı suya, duşa alırken harcadığı tonlarca suya, arabasını yıkarken harcadığı içilebilir suya ve bunun gibi çoğaltılabilir birçok örnekle israfa hiç dikkat etmiyor. “Bakın göllerimiz kurumuş! Bakın nehirler akmıyor! İnsanlara bakın, kimse dikkat etmiyor!”
Yaygarayı koparanlar kendilerini düzeltmek yerine “Bir ben miyim efendim dikkat etmeyen?” gibi insafsızca bir savunmayı da ihmal etmiyor. Herkes birilerine atarken suçu, dünya dönmeye ve eskimeye, tükenmeye, bozulmaya devam ediyor. Ormanlar yanıyor, yağmur yağmıyor, kar kalmıyor yerde… Ama buna çözüm aramak nerede?
Apartmanda sular kesilince kovadaki suya saldırıyoruz. Hem de gıdım gıdım tüketmeye çok dikkat ediyoruz. Bir maşrapa su bile ne kadar kıymetli, bunu ancak sularımız kesildiğinde anlıyoruz. Ve acı olan şey ise, sularımız tekrar akmaya başlayınca bu yokluğu yine unutup israfa devam ediyoruz. Açık bırakılan çeşmeler, kırılınca tamir edilmeyen musluklar bizim canımızdan can götürüyor ama kimse bu konunun üstüne, kendi çıkarına ters düşmediği sürece, düşmüyor. Ne zaman ki dairesinin suları kesilip de yetkililerden suların kıtlıktan dolayı kısıtlandığına dair bir uyarı mesajı alıyor, işte o zaman başlıyor suyu dikkatli tüketmeye. Etrafa da nutuklar savuruyor: “Dikkat edin, su kalmamış barajlarda!” diye. Bu bilinç sadece başımıza felaket getirdiği zaman ortaya çıkarsa, bir gün çok geç kalmış olacağız. Dünya artık bizi tartmıyor. Dünya aynı duruyor, içindeki ağırlık artıyor. Dünya bizden bıkmış halde. Dünya isyan ediyor!
Önce kendinden başlamalı insan. Bu da bir özeleştiri olsun. Bu yazıyı yazma gereğini gördüm, çünkü bu şikâyeti öncelikle kendime yapmam gerekiyordu. Bu yaptığım, umursamadığım, küçük gibi görünen bir ihmalin ardından fark ettiğim bir gerçek: Su bitiyor! Ve su olmazsa hayatın olmayacağını bir çocuğa bile açıklamaya gerek yok. En temel yaşam fonksiyonu, oksijenin ardından ikinci sırada alan bu nimet, eğer dikkatli kullanmamaya devam edersek, bir gün savaşa ve ölüme sebep olmaya başlayacak ki, zaten susuzluktan ölen insan sayısı hiç de azımsanmayacak kadar çok sayıya ulaşmış durumda. BM bu sayının 2040 yılına kadar 600 milyona ulaşabileceğini belirtiyor. Korkunç bir rakam!
Sadece su ve yiyecek değil, her şeyin israfını yaptığımız şu günlerde, israfını yaptığımız şeye çoğu insanın ulaşamadığını da düşünerek hareket edersek bence başarılamayacak bir hedef değil. Zamanı, parayı, para eden şeyleri, gençliği, sevgiyi ve sahip olduğumuz her şeyi israftan sakınmamız dileğiyle…

