Doğanın yıkıcı gücü karşısında çaresiz kalan insanoğlu, kadim zamanlardan beri bu tehditlere kalıcı çözümler aramakta.
Özellikle son günlerde Balıkesir Sındırga’da arka arkaya meydana gelen sarsıntılar, deprem gerçeğini bir kez daha ülke gündeminin en üst sıralarına taşıdı.
Durum böyle olunca, benim gibi kafasında bin bir düşünce olan insanlarda buna ne gibi bir çare bulunabilir diye düşünmeden edemiyor tabii…
Tahmin edeceğiniz üzere, benim aklımda çok bilim kurgusal bir çözüm var. Aslında dünya bunu yaklaşık altmış yıl önce Amerika’da yayınlanmış olan bir bilim kurgu animasyon sit-com’da ilk kez görmüştü: Jetgiller (Jetsons).
Ülkemizde yayınlanması ancak 1982 yılını bulduğu için, bizim nesil renkli ve harika bir dublajla seyredebilmişti.
Bırakın altmış yıl öncesini, o yıllarda dahi dizi gelecek için inanılmaz bir vizyon sunuyordu.
Bizim açımızdan, aradan geçen 43 yılda orada görüp inanamadığımız pek çok şeyi artık yediden yetmişe hepimiz kullanıyoruz.
Neler mi? LCD ekranlar, görüntülü görüşmeler, akıllı evler, robot hizmetçiler ve uçan arabalar…
Son söylediğim uçan araba kısmı dizideki şeklinden bir hayli uzak olsa da, gelişen dron teknolojisi bunun çok da uzak olmadığını gösteriyor.
Şimdi gelelim Jetgiller’le deprem arasındaki ilişkiye. Kendime şunu sormadan edemiyorum: Depremde en büyük hasar zemin koşullarına bağlı oluyor. Elbette modern mimaride sismik izolatörler ve yüksek katlı, esnek yapılar gibi mevcut çözümler bulunuyor. Ancak acaba Jetgiller’in radikal çözümü, yani yerden tamamen bağımsız yaşam fikri, bu konvansiyonel yaklaşımların ötesine geçebilir mi?
Jetgilleri bilenlerin hemen neden bahsettiğimi anladığına eminim. Jetgil dünyası tamamen gökyüzüne kurulmuştur. Başkalarını bilmiyorum ama, ben dizide bulutlardan aşağıda ne olduğunu hiç görmedim.
Elbette ‘Jetgiller Şehri’ günümüz için zorlu mühendislik ve ekonomik engeller barındırıyor. Fakat unutmamak gerekir ki, altmış yıl önce birer kurgu olan görüntülü görüşmeler, akıllı evler bugün hayatımızın parçasıdır.
Kabul ediyorum, yerden tamamen uzaklaşmanın başka riskleri elbette ki olacaktır. Ben deprem uzmanı değilim ama, gökyüzü olmasa da en azından yer kabuğunun çivileri olan dağlara evler yapılabilir.
Ulaşımda uçan araçlar yaygınlaştığında, bunlara ilave yapılacak olan teleferik ve raylı sistemler sayesinde, zemini sağlam olan dağlara şehirleri kurup düz alanları da tarım için kullanabiliriz.
Bunun pek çok açıdan faydalı olacağını düşünüyorum. Hava koşullarının zorluğu, yapılacak olan kubbeler ya da tünellerde kurulacak şehirlerle kontrol altına alınabilir.
Üstelik buralarda yaşamayı öğrenen insanoğlu, daha uzun vadede Ay’da, Mars’ta ya da uzay boşluğuna da yerleşebilir.
Bu fikirler günümüz için hayal olabilir ama unutmayın, altmış yıl önce de pek çok şey sadece kurgudan ibaretti.
Belki de deprem sorununa kalıcı çözüm, yerle bağımızı tamamen koparmayı hayal eden bu bilim kurgu vizyonunda saklıdır.
Tarım arazileri üzerinde birer mantar gibi çoğalan binalar, mahalleler sadece ulaşımı kolay diye yapılacak maden araştırmalarında katledilen ormanlar… Belki uçan araçların çoğalması ile tarihe karışacaktır. Ve kim bilir, hiç göremediğimiz ama varlığından haberdar olduğumuz yıldızlı gökyüzünü dağlarda yaşarken balkonumuzdan izleyebiliriz.
Unutmamak gerek: Tüm sorunların çözümü, sadece bir hayalle başlar…

