Kahramanın Yolculuğu

12 Görüntüleme
3 Dak. Okuma

Her kahramanın bir yolculuğu vardır ve ne zaman ki yolculuk başlar, kahraman işte tam da o zaman kahraman olur. Yol; değişme, yenilenme, dönüşme sancılarına gebedir. Kahraman ancak ve ancak yolculukta kahraman olduğunu öğrenecektir.

Gözünü dünyaya açan her birey önce afallar ve kendini bir süre anne karnında sanmaya devam eder. Çünkü dış dünyaya yabancıdır. İçeride olanlardan çok daha başkadır burası. Bir sürü başka başka ses, bir sürü farklı farklı yüz vardır. Dışarıya hâkim olan çılgın bir kalabalıktır.

Doğumu çoğu kez ölüme benzetirler. Doğarken tek doğarsın; etrafında ansızın başka bir dünya belirir. Ölürken yine teksindir; sen öldükten sonra etrafında yine bir kalabalık peydah olur. Yolculuksa tam da bu ikisinin ortasında yer alır. Hayat ve ölüm arasındaki maceramız yolculuğun ta kendisidir.

Elbette her insanın yolculuğu vardır. Dahası, herkes geldiği yerden bir parça, bir iz, bir öz taşır. Bu potansiyelle doğar. Kimi derinlerdeki bu özün çağrısıyla bir keşif yolculuğuna çıkmaya karar verir, ilk adımı atar. Kimi ise kendini tanımaktan aciz, özünü bilmekten uzak; öylece yürür yolda ve ansızın göçer gider; ziyan olmuş bir masalla.

Pekâlâ, akıl fikir yürütme yetkisi ve o mükemmel olandan gelen öz hepimizde vardır. Mutlak olan bizleri bu dünyaya uyuyarak geçirdiğimiz bir tren yolculuğu edelim diye bırakmış olamaz. Bir tren yolculuğunda bile kimi pencereden etrafı izler; ânın tadına varmak, gördüklerini kaçırmamak için yolculuğa odaklanır. Kimi bir şeyler okur; anlamlandırmaya çalışır merak ettiklerini. Kimi ise müzikle dinlendirir ruhunu yahut bir başka şekilde düşündükçe dinginleşir. Vakit tam da bu vakittir. Bir de uykunun hâkim olduğu yolculuklar vardır…

Yeniden kahramanın yolculuğunu hatırlayacak olursak kahraman bir çağrıyla yola düşer. Nasıl ki mitolojik hikâyelerin pek çoğunda bir ses duyar, bir müzik işitir ya da bir işaret alırsa artık kahramanı bir şeyler harekete geçirecektir. Hikâyelerin hepsi birbirine benzer. Mitolojik ögelerle süslü birçok anlatı İslamiyet’te de vardır. Kurtlarla Koşan Kadınlar’daki La Loba hikâyesinde kurt kemiklerini toplayan yaşlı bir kadın onları mağarada bir araya getirip başlarında bir şarkı söyledikçe kemikler ete bürünüp bir kurda dönüşmeye başlarsa ve sonunda o kurt koşarak ışıkta kaybolup bir kadına dönüşürse; İslamiyet’te de sur üflenip kıyamet koptuğunda evrende hiçbir canlı kalmayacaktır. İkinci kez sur üflendiğinde ise tüm insanlar yeniden dirilecektir.

İşte benzerlik şuradan gelir: ya bir şarkı söylenir, ya ilahi bir ses gelir yahut sur üflenerek yapılan o son çağrıyla yaşam yeniden başlar. Dirilme meydana gelir.

Ölüm sandığımız şey aslında yeniden doğuşun başlangıcıdır. Dünyaya geldiğimizde nasıl ki anne karnından çıkan bebek paniklerse ölürken de insanoğlu elbet biraz panikleyecektir.

Ait olduğu o asıl yerden gelen bebek bu dünyayı başlangıçta yadırgasa da zamanla alışacaktır. Çünkü ona bu yolculukta eşlik edecek, yol gösterecek ebeveynleri, hocaları olacaktır. Oysa yol yine onundur. Bu döngünün içinde kararlarını kendi verecek, seçimleriyle ilerleyecektir. Yolculuğunun sorumlusu bizzat kendisidir.

Kahraman nihayet ölümle yüzleştiğinde yeniden afallayacaktır. Nitekim olacak olan vuslat anıdır. Vakit o vakittir ki, tüm bu alıştıklarından sıyrılarak ana vatanına kavuşacaktır.

Bu İçeriği Paylaş
Bağlantılar:
Öğretmen / Yazar
Yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Exit mobile version